Bu "Komagene çiğköfteyi" filan hadi biraz anlıyorum da "Etiler Marmaris"i hiç anlamıyorum…Aslına bakarsanız bunu pek bir araştırdığımı söyleyemem ama , takıldığım nokta buna niçin 'Marmaris' dendiği…Yani böyle soğuk sandviçler , burgerlar , kaşarlı bilmem neler olunca bunların satıldığı yerin adı direk 'Marmaris' veya 'Marmaris büfe' mi oluyor? Marmaris’te çok mu satılıyor bunlar ? İstanbul’da falan ben çok görüyorum bu yerleri ve bir kere bile gidip de yediğim olmadı burada...
Buna benzer bir durum kumru , Ayvalık tostu , yengen yapan yerler için de geçerli sanıyorum…Kıyasıya bir kapışma var ; en güzel kumrunun 'X' yerde yapıldığına dair…Yani tamam İzmir’e özgü bir şey diye biliyorum ben de ama herkes ; İzmir dışında olan yerler bile en iyi kumruyu kendilerinin yaptığını söylüyorlar…"Kumru" da "yengen" gibi bir yiyeceğe verilmiş olan en garip isimlerden birisi…Ama kendilerini çok sevdiğimi söyleyebilirim…Her ne kadar sosisi çok sevmesem de tatlar karışınca güzel oluyor…"Dil peyniri" de niye dil peyniri bilmiyorum ; hiç estetik bir isme de sahip değil ama n’apalım…
Havaların soğumasıyla birlikte , artık "yarı kış yarı yaz giyinen insanlar"ın popülasyonunda ciddi bir azalma oldu…Okulda ve çevremde bu demografik yapıyı gözlemlediğim için mutluyum…Zaten anlamıyorum üzerine kaban vari bir şey giyip altına da şort giyen insanları…Hava zaten olmuş 10 derece filan , hala böyle insanlar görülüyor ender de olsa…Bu insanları ayrı bir başlık altında incelemek gerekir elbette ama o kadar uzun uzadıya anlatamayacağım…Evet çok ukalayım…
Sevgili "Havaş"a birtakım sözler hazırladım, son gördüğüm reklamları nedeniyle…”Milyonlarca farklı yolcuyu ve hep aynı heyecanı taşıdık.” diyor reklamda… Açıkcası burada verilmek istenen mesaj nedir diye düşündüm ben,çabaladım…Sadece havalimanına gitmek için binilen bir aracın sahibi şirketin kişiselleştirilerek bir heyecan taşıdığını zannetmesi biraz garip geliyor bana…Hangi heyecanı taşıyorlar? Hadi uçağa ilk kez binecek olanların heyecanını paylaştığını filan varsayalım, bunu anlarım ama onların sayısı da o kadar çok değildir…Havaşla gittiğim zaman bende bir heyecan olmuyor…Onun dışında milyonlarca farklı yolcu tabiri ise biraz fazla gibi geliyor bana…Bilemiyorum…
Televizyon dünyasında artık yarışmaların daha doğrusu jürili yarışmaların cılkı çıktı…Herhangi bir konuda güya uzman kişilerin jüri olup (3 kişi yeterli) , beğenileri doğrultusunda birilerini eleyip diğerlerini seçmeleri bana mantıklı gelmiyor pek…Bir de her şeyin jürisi çıktı...Yeteneğin,sesin,sıçmanın...Bu tür yarışmalara katılan insanların da kendi başarısını , yeteneğini göstereceği yer burası olmamalı diye düşünüyorum…Bu insanların hem yetenekli değilken bu yeteneğini(!) kendine saklaması hem de gerçekten yetenekli ise bunu başka mecralarda kullanması gerektiğini düşünüyorum…Gidip kitap yazabilir , albüm yapabilir veya evde amuda kalkabilirsin kardeşim ne bileyim…
Ev ortamında başarıyı bulduğunu söyleyen Jose Mourinho’nun oynadığı reklam için kaç para aldığını bilmiyorum ama o kadar parayı ben de alsam çıkar reklama böyle konuşurum…Şaka bir yana kendisi sevdiğim bir insandır ve reklamın dışında ortaya konulan evde huzur bulma fikri benim de kafama yatan bir şey…Evet insan evdeyken , dış dünyanın iğrençliklerinden uzak kalabiliyor ve güzel oluyor…Biraz da paran olacak tabii ki…Evde parayla ne yapılır demeyin , eve sipariş verebilirsin..Evet Jose Mourinho eminim öyle yapıyordur...Evet ikimiz de ukalayız…
Son olarak Ankara’da Öveçler semtine doğru giderken dolmuşta sürekli gözüme takılan bir alan var…Burası sanırım yıllardır herhangi bir konut , park gibi bir şeyle değerlendirilmemiş hala da öyle…Nedenini bilmiyorum ama böyle gayet futbol sahası büyüklüğünde bir yer bomboş…Ben burada in ve cinin top oynadığını düşünüyorum…O da olmazsa o alanın uzaylılara tahsis edilmesi yönünde güçlü isteklerim var…Evet olabilir bu…Neden olmasın…
Sempatik Değilim...
Yaftalar:
Ayvalık tostu,
Etiler Marmaris,
evde huzur,
giysi,
hava,
Havaş,
İstanbul,
İzmir,
Jose Mourinho,
jüri,
Komagene,
kumru,
Öveçler,
soğuk sandviç,
yengen,
yetenek
Sempatik Değilim...
Sevgili kadınlar…Sizde kalıtsal olarak geliştiğinden şüphelendiğim-'iki elle kendini serinletmeye çalışma hareketnin bir diğer versiyonu olan- bir hareket daha var…Bunu neden yaptığınızı bilmiyorum ,zaten buna değinmemin nedeni de artık bunu görmekten bıkmış olmam…'Yanınızdaki erkek şahsa elinizde tuttuğunuz herhangi bir cisimle vuruyormuş gibi yapma hareketiniz'den bahsediyorum tabii ki(bir sonraki aşama ise gerçekten vurma)…En popüler kullanılan cisimler ise 'gazete , dergi vb.' ve 'çanta' sanırım…Bunu bize niye yapıyorsunuz anlamıyorum…Bu bir cezalandırma yöntemi mi veya bir nevi erkeği yola getirmeye çalışma girişimi mi? (Buna gerçekten ihtiyaç var mı ?) … Tamam diyorum yapıyorlar önemli değil ,ama bizim size aynı şekilde vurmaya çalıştığımızı düşünün bir de ? Ne kadar anlamsız değil mi ?
“Fark etmez”…Seçenekli sunulan bir soruya verilen bu belirsiz yanıtın günlük yaşamdaki yansıması çok ilginç…Bazı insanlar tarafından bunun insanları çözmeye çalışmakta kullanıldığını görünce sıkılıyorum…Daha doğrusu iki grup insan var : bunlardan birincisi soruya “fark etmez” diye cevap verenler ve diğeri de “bu fark etmez diyen insanları da anlamıyorum” diyen insanlar…Bu insanlara göre “fark etmez” diyen insanlar , ne istediğini bilmeyen ve illaki bir şıkkı seçmesi gereken insanlar…Bu biraz bana emrivaki bir durummuş gibi geliyor…Belki de adam çekimser olmayı seviyor veya her iki seçeneği de değerlendirmek istiyor…Kola mı çay mı ? Belki de ben önce çay içip üstüne de kola içmek istiyorum…Olamaz mı ? Ukalayım…Evet fark etmez…
Hayvanları yemek konusunda elimde olmayan besin zinciri formalitelerine karşı pek de söz söyleyemem…Ama şu da var ki yaşamak için yemek değil ; yemek için yaşayanlardan birisi sayılırım…Bazen bir hayvanı yerken içinde bulunduğum durumu garipsiyorum…Bir tavuğu yiyorsun veya bir balığı…O bir canlı ve öldükten sonra onun parçalarını yiyorsun…Elbette bunları yememeliyiz demiyorum ama yerken de garip hissediyorum…Birde bunların 'etinden sütünden yararlanma' gibi bir durum söz konusu…Bu benim anlamadığım ve sevmediğim bir tabir…Ben pek faydalandığımı zannetmiyorum…Çünkü gerçekten bir yarar sağladığımı düşünmüyorum…Evet…
Geçenlerde 'organik kıyafet gelmiştir' diye bir yazı gördüm de garip geldi…Nasıl yani organik ? Bizim giydiklerimiz inorganik mi ? Sanırım bu organik ayağına gelinen son noktalardan birisi de bu…Uzun bir soru-cevap diyaloğuna girmemek için mağazaya adımımı atmadım…Zaten 'organik kıyafet geldi' demişler , benim de üzerine herhangi bir şey demem saçma olur diye düşündüm…Giyen giyiyordur…Evet bazen çok inorganiğim…
Ankaray’da metro beklerken, daha ilerisine geçilmesi izin verilmeyen yasaklı bölgenin hemen yanındaki ne idüğü belirsiz 'dikdörtgen ayna'yı hep merak etmişimdir…Zaman zaman bu aynanın karşısına geçip kendime baktığım oldu…Amacını bilmiyordum ama bir rastlantı sonucu bunun ne işe yaradığını öğrendim…En öndeki vagonda bulunan makinistin bütün yolcuların binip binmediğini bu aynaya bakarak anladığını fark ettim…Bununla ilintili olarak ,zaten nasıl bütün yolcular bindiğinde kapıların otomatik olarak kapandığını da merak ediyordum böylece bu da çözümlenmiş oldu…İlginç…
Son olarak , satrancı çok seven bir insan olarak kabul edemediğim bir durum var…Gerek reklamlarda gerek bu oyunu çok bilmeyenler arasında 'şahı devirmek' gibi kendilerince eğlenceli ama bir o kadar da saçma bir ritüel var…Oyunun kurallarına göre , şahı almak veya devirmek söz konusu değil…Bunu yapan insanlar gerçekten şahı devirebildiğine inanıp satrancı güya eğlenceli hale getirdiklerini düşünüp zevk alıyor olabilirler ama bu görüntüden başka bir şey değil… Ayrıca satrancı sıkıcı bulan insanları da anlamıyorum ve sevmiyorum…Satrancı bilenler için oyun içinde şah-mat yapmaktan daha eğlenceli şeyler de vardır…Bunu bilmeyenlerin biraz 'kafa' yorması lazım sanırım…
“Fark etmez”…Seçenekli sunulan bir soruya verilen bu belirsiz yanıtın günlük yaşamdaki yansıması çok ilginç…Bazı insanlar tarafından bunun insanları çözmeye çalışmakta kullanıldığını görünce sıkılıyorum…Daha doğrusu iki grup insan var : bunlardan birincisi soruya “fark etmez” diye cevap verenler ve diğeri de “bu fark etmez diyen insanları da anlamıyorum” diyen insanlar…Bu insanlara göre “fark etmez” diyen insanlar , ne istediğini bilmeyen ve illaki bir şıkkı seçmesi gereken insanlar…Bu biraz bana emrivaki bir durummuş gibi geliyor…Belki de adam çekimser olmayı seviyor veya her iki seçeneği de değerlendirmek istiyor…Kola mı çay mı ? Belki de ben önce çay içip üstüne de kola içmek istiyorum…Olamaz mı ? Ukalayım…Evet fark etmez…
Hayvanları yemek konusunda elimde olmayan besin zinciri formalitelerine karşı pek de söz söyleyemem…Ama şu da var ki yaşamak için yemek değil ; yemek için yaşayanlardan birisi sayılırım…Bazen bir hayvanı yerken içinde bulunduğum durumu garipsiyorum…Bir tavuğu yiyorsun veya bir balığı…O bir canlı ve öldükten sonra onun parçalarını yiyorsun…Elbette bunları yememeliyiz demiyorum ama yerken de garip hissediyorum…Birde bunların 'etinden sütünden yararlanma' gibi bir durum söz konusu…Bu benim anlamadığım ve sevmediğim bir tabir…Ben pek faydalandığımı zannetmiyorum…Çünkü gerçekten bir yarar sağladığımı düşünmüyorum…Evet…
Geçenlerde 'organik kıyafet gelmiştir' diye bir yazı gördüm de garip geldi…Nasıl yani organik ? Bizim giydiklerimiz inorganik mi ? Sanırım bu organik ayağına gelinen son noktalardan birisi de bu…Uzun bir soru-cevap diyaloğuna girmemek için mağazaya adımımı atmadım…Zaten 'organik kıyafet geldi' demişler , benim de üzerine herhangi bir şey demem saçma olur diye düşündüm…Giyen giyiyordur…Evet bazen çok inorganiğim…
Ankaray’da metro beklerken, daha ilerisine geçilmesi izin verilmeyen yasaklı bölgenin hemen yanındaki ne idüğü belirsiz 'dikdörtgen ayna'yı hep merak etmişimdir…Zaman zaman bu aynanın karşısına geçip kendime baktığım oldu…Amacını bilmiyordum ama bir rastlantı sonucu bunun ne işe yaradığını öğrendim…En öndeki vagonda bulunan makinistin bütün yolcuların binip binmediğini bu aynaya bakarak anladığını fark ettim…Bununla ilintili olarak ,zaten nasıl bütün yolcular bindiğinde kapıların otomatik olarak kapandığını da merak ediyordum böylece bu da çözümlenmiş oldu…İlginç…
Son olarak , satrancı çok seven bir insan olarak kabul edemediğim bir durum var…Gerek reklamlarda gerek bu oyunu çok bilmeyenler arasında 'şahı devirmek' gibi kendilerince eğlenceli ama bir o kadar da saçma bir ritüel var…Oyunun kurallarına göre , şahı almak veya devirmek söz konusu değil…Bunu yapan insanlar gerçekten şahı devirebildiğine inanıp satrancı güya eğlenceli hale getirdiklerini düşünüp zevk alıyor olabilirler ama bu görüntüden başka bir şey değil… Ayrıca satrancı sıkıcı bulan insanları da anlamıyorum ve sevmiyorum…Satrancı bilenler için oyun içinde şah-mat yapmaktan daha eğlenceli şeyler de vardır…Bunu bilmeyenlerin biraz 'kafa' yorması lazım sanırım…
Yaftalar:
ankaray,
ayna,
erkekler,
fark etmez,
garipsemek,
hayvan,
kadın,
kadınların eşyayla vurması,
metro,
organik kıyafet,
satranç,
seçenek,
şah,
şahı devirmek,
yemek
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)