RSS

Indicium

"ne dediğini anlamıyorum aptal!"
yüzüne şuursuzca bakıyordum o da benimkine...kelimelerini fütursuzca kullanışı beni bir hayli keyiflendirmişti, tabiki bunu yüz ifademden anlamayacaktı...

garip bir odadaydık... garipliği izafi olsa da oda olmanın gereklerini bence tam yerine getiren dört duvarlı, nadir bulunan kadife duvar kağıtlarıyla bezenmiş, odayı aydınlatmaktan çok loşlaştırmakla kafayı bozmuş bi köşe lambası ve onun akranı siyah üçgen masanın ağırladığı, rahatlığı eski olmasına rağmen şaşırtıcı, karşılıklı koltuklardaydık...göz göze gelindiğini anlamak bile güçtü...

çok büyük olmayan odanın sanki yosun tutmuş havasını daha da tuhaflaştırmak için gümüş, ince dumanlar çıkaranı yaktım... gözlerimi şuursuzca bakana yönelttim ve
"ne demek..  anlamıyorum? " gibi muğlak bir yanıt verdim...
böyle yanıtlar vermek zaman zaman beni bile şaşırtır ne dediğimi bilmemenin keyfi beni başka dengesiz ruh hallerine büründürürdü...
"anlaşılmamayı yeğlemek ne zaman aptallık oldu? " iki dakika önceki aptallık seviyemi göz göre göre yükseltiyordum...
şimdi dumanlar avizesi olmayan tavanda süzülüyor gibiydi... oda beni huzursuz etmiyordu ; yine de daraldığım etkisini veren oturuş şeklimi devreye soktum...
karşımdaki şu an bakışlarını sanki dikkatiyle harmanladı...
daha fazla soru sormak istiyor gibi bir hali de yoktu, konuşkan olmayı seven bir insanı taklit eden vücut hareketlerinden birini seçti ve
"bak, şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinlemelisin"
sesindeki kararlılık beni onu dinlememe ikna etmeye yakındı...
araya gireceğimi bildiği için kelimelerini hızlıca toparladı...
"ne diyordum..." "neyi nasıl söylediğimin ve nerede olduğumuzun önemi yok, ayrıca alıngan bile değilsin!"
 içinden benimle ilgili ne düşündüğünü biliyordum... en azından biraz çözmüştü olan biteni... aptallığın gerçekten ne olduğunu bildiğimi ve bunun onun da bir yetisi olup olmadığını merak etmeyeceğimi bildiği için baştaki yalancı agresif tonunu sahte bir sakinliğe bıraktı...
 ‎küçümser bir tavırda olmadığımı belli etmek istercesine ortamdaki hafif durulmuşluğu devam ettirdim.. boğazımı temizledim
 ‎"önemli değil..." gözlerini kaçırmasına izin vermeden "gerçekten" diyebildim...
 ‎ neden mahçup değilken mahçupmuşum gibi davranırım bilmem... bu da onlardan birisiydi herhalde..
 ‎ sessizliği bozan, lambanın gürültüsü ve gümüş dumanın son çırpınışı oldu...
 ... elimi bir hayli tozlanmış masanın üstünde gezdirdim farklı bir ses olsun diye .. hafifçe parmağımla bıraktığım izlere baktım...sonra tekrar yeni şekiller çizdim...
 kendim hariç hiç kimsenin anlamlandıramadığı bu nahoş eylem devam ettiği sürece kendimi buluyordum...


 ‎
 ‎

 ‎
 ‎
 ‎