RSS

Altun

İnsanlar düşüncelerinde önyargılı ve bir o kadar da ham…Hızlı tüketen varlıklar olmamızdan önce de durum böyle miydi acaba…Bu en boktan bir konu olsa bile sorgulamadan karar verip ,o konu hakkındaki yargımızı anında belirtmeyi, bir şeyi yüceltmeyi veya yerin dibine sokmayı çok seviyoruz…Bunu yaparken de küstahız…Görünürde alıp veremediğimiz şeyler olmasa bile sanki öyleymişiz gibi davranmak hoşumuza gidiyor sanırım…Eleştirmekte zorlanmazken , kafa yormakta ise aynı özveriyi(!) göstermiyoruz…Bu oldukça ironik…İnsanlara bir şeyi anlatmaya çok vaktimiz olduğu halde onların bizi dinlemeyeceğini düşünerek belki de bunu yapmaktan vazgeçiyoruz…Kendimi bu konuda kısıtlamadığım zamanlarda bazen çok konuştuğum söylenebilir…Evet , insanlar duymak istemedikleri şeyleri onlara söyleyen insanları sevmezler ve onların bir an önce susmasını , böylece ruhen rahatlayacaklarını düşünürler…
Kimin neyi sevip sevmediği gerçekten çok umrumda değil…Kafama takılan şey insanların önceliklerini veya beğenilerini belirlerken,bunlara ulaşırken izledikleri yöntem…Aslında bu kadar çok 'çabaladıklarını' da sanmıyorum bu tür insanların…Sevmediği bir sanatçıyı veya parçayı hayatında bir kere bile dinlememiş insanları anlamak çok güç…Acaba birinin bir şeyden hoşlanmamak için onun ismini duyması bile yeterli oluyor mu ? Burada toplumun olumsuz yönde bu kişileri etkilediği söylenebilir…Genel yargılar en az önyargılar kadar kötü…İkisi de aynı şey bence…”X” insan ortaya bir şey atar ve görevini tamamlar ; geriye sadece bu basmakalıp düşünceyi biçimlendirmek kalır…Bunu da çevrendeki insanlar yapar…Zaten içi boş bir şeyi nasıl dolu gibi gösterebilirsin ki başka ? Evet utanmadan bunu yaparlar ve sen de sıkıla sıkıla bunları izlersin…
Başka şeylere bok atmak yeri gelir kendi beğendiklerinin en saf koruyucusu haline gelir…Bunu benimsersin çevrendekilere benimsetirsin…Gocunmazsın ki buna gerek yoktur…Aklının ucuna bile gelmez…Çünkü bazıları sadece bu şekilde var olur...

İnsanlara , tutup neden bunu beğenmiyorsun diye sormak bazen gereksiz olabiliyor…Ben o konu hakkında “tamam eyvallah” demeden önceki soru cevap kısmı ilgilendiriyor beni asıl…Beğenmek zor, beğenmemek ise çok kolay…Birisine "Y" sanatçıyı neden beğenmediğini soruyorum ve kendi beğenisinden yola çıkarak(yani öncesinde ‘tamamen’ dinleyip , kendi zevkine uyup uymadığına karar vererek) değil de herkesin söylediği sıkıcı sözlerle yanıtlıyor beni…Ondan sonra çoğu zaman içimden ‘lanet olsun’ diyorum , keşke sormasaydım da beklentilerim yine boşa çıkmasaydı…
Sevgili Hakan Altun’un hiç tarzım olmasa bile bazı parçalarını severim…Bu adamın Türkiye’nin en çirkin adamlarından biri seçilip , sesine veya aldığı şan eğitimine bakılmadığını görünce gülüyorum…Sırf bu sebepten bu adamın popüler olmadığı söylenebilir…Aynı şey birçok sanatçı için de geçerli…Soner Sarıkabadayı ilk çıktığında , tipine , giydiklerine ve 'soyadına' bakıldı…Zaten bir müzisyenin veya şarkıcının en önemli şeyi soyadıdır değil mi? İlk olarak tek bir şarkı ve 1 TL’den sattığı albüm vardı bu adamın “Buz” diye ve çok farklı geldiği için dinleyip beğenmiştim…Aydilge çıktığında merak edip(evet kimileri bu zahmeti bile göstermiyor) dinleyip beğendim…Beğenmediğim birçok şarkıyı da öncesinde dinledim…Fakat diskografiler dinleyen , güya müziğin her bir bokunu bilen insanlar yorum yapmaya gelince bu yeteneklerini(!) sergileyemiyorlar nedense…Birisine soyadı ne garip diyor , öbürüne suratı iğrenç diyor , bir diğerine bu sesle rock değil türkü söyler anca diyor…
Evet arabesk veya bir başka tür senin tarzın olmayabilir ; ama bu onlara bok atma hakkını vermiyor sana…Onu dinleyen adam ondan zevk alıyor ve o kültürü yaşıyor…O insanlar da senin dinlediğin şeyden zevk almıyor…Evet bazı şeyleri beğenmiyorsun…Bu onlarla aynı şeyleri hissetmediğin için oluyor…Bu , sadece şarkılar için değil kitaplar ,diziler, filmler için de geçerli…
Şimdilerde önyargılı davranmak çok kolay…Bir söz söyleyip arkasında durmamak da kolay…Bu garip insanları anlamak ise çok zor…

Bardus

Görüşmek için zar zor zaman bulabildiğim , aslında bana ayıracak bol bol zamanı olduğunu düşündüğüm kişiyle karşılıklı oturduk ve konuşmaya başlamadan önce eğri oturup doğru konuşma pozisyonunu aldık…İlk sözü söylemek her zaman zordur… … "Nasılsın?" belki de cevabı anında verilebilecek bir soruyken , o ana kadar olan bütün olayları ve ondan sonra nasıl hissedildiğini anlattığı için sorulması zordur… "Merhaba" ise nedense samimi gelmez bana…Çoğu zaman alakasız bir sözle konunun açılmasını takdir etmişimdir
Sigara yakmasına izin vermeden önce göz ucumla bakıp konuşmasını bekledim…Onu izlediğimi bilerek eliyle masanın üzerinde bir şeyler aramaya başladı ve gözlerini ışığa dikti…Yukarı bakıp sanki oradan cevap beklermiş gibi yaptı daha sonra gözlerini kapatıp : “ışığı kapatsan daha iyi olacak” dedi…Kalktım ve ışığı kapattım bu sırada eli çoktan bir dal sigarasına gitmişti…Geri döndüğümde odayı tek aydınlatan silüetini duman içinde bırakan sigarasıydı…”Blöf yapmaya bayılıyorsun değil mi ?“ diye sordum…Sürprizleri kendisinin icat ettiğini iddia etti ve suçlanmasının doğru olmadığını savundu…”Neden” sorusunu birbirimize sormayı ikimiz de çok severdik…İlk kimin soracağı , kuyuya atılan taşla eşdeğerdi…Neden onunla konuşmak istediğimi öğrenmek istiyordu belki de ama sormasına da gerek yoktu…Zira az önce konuşmaya başladığımızda anlatmasını isteyeceğim konuları kafasında birbir düşünmüştü önceden…Zekiydi…Düşünceli olduğunda dişleriyle dudaklarını ısırır ya da parmaklarını saçlarının arasına götürürdü…Baktı ve konuşmayı bana bırakıp kendini 'çok diyeceği varmış konumu'na soktu…Bunu seviyordu zaten…

"Neden?" diye sordum…”Neden bazen kendinle konuşmak varken , uzak duruyorsun , arkana bakmadan yürümek hoşuna gidiyor ve birilerinin gelip sana bunları demesine ihtiyaç duyuyorsun?” “Dışarıdan öyle mi görünüyorum” diye cevapladı…Verdiği yanıt,içinde mantık aranmasına izin vermiyordu…Şimdi gayet eğlenmiş görünüyordu ve koyu bir kahkaha attı…”Aslında” dedi söze başlarken heyecanlanmış hissi vermeye bayılırdı “Onları merak ediyorum…Birilerinin seninle ilgili atıp tutması eğlenceli…Bu aslında seni 'kendini bilmemekle' itham etmektir…Kendime baktığımda sıradan bir insanı görüyorum…'Önemli olan seni nasıl görmek istedikleri' değil mi zaten?“ Biraz duraksadı ve konuşmaya başlayınca susmayan halini takındıBunu gerçekten merak ediyor musun bilmem ama bana sorduğun sorulardan daha fazlasını kendime sordum ve yanıtladım…Neden arkama bakmadığımı , neden arkamda bıraktığıma sormuyorsun?” Soruma bu denli cevap verilebileceğini önceden kestirememiştim…Hayıflanmamın önemi yoktu ve karşımdaki kişi de bunu biliyordu “Boşver" dedi…"Saçmalıyorum…Her ne zaman birilerine bir şey desem akıllarını okuduklarımı zannedip kaçıyorlar…Bu benim kendi içsel sorgulamam…Kendine sunduğun hediyelerle kendi aklını çelmeye çalışmak boşuna…Kendini kandıramazsın , dünya bana bunu öğretti…İnsanlar konuşur , yaşarlar , sustuklarında da yaşarlar…” “Farkında mısın?” diye sordum ; neyi kastettiğimi ben de bilmiyordum…”Olan biteni , hayatı sen kendin yaşayınca farkındasındır…İnsanlara dünya senin etrafında dönüyormuş hissini verdikçe seni sevmezler…Saçmalarsın , bunu yapmaya devam edersin ve insanların seni düzeltmek için verdikleri savaşı görürsün…Eğlenirsin…Her biri seni değiştirmeye çalışır…Bunun uğrunda binlercesi belki milyonlarcası kaçıyor kendinden görmüyor musun?” Bir süre konuşmadık , sigara bittiği için karanlıkta oturup düşüncelere dalmıştık ikimiz de…”Biliyor musun , onları takdir ediyorum , böylesine bir çabayı kendim gösteremediğim için belki de…Hakkımda düşündüklerini çok umursamamayı öğrendim…Herkesi ve kendimi olduğum gibi kabul etmek bana en güzel gelen şey…” Karanlıkta gözlerimi seçebildiğini hissettim…”Çünkü bazen yaşamayı seviyorum” dedi ve ışığı açıp gitti…

Acedia

Banane dedim…İçten içe yozlaşan dünyanın içinde , kendimi biraz olsun 'alıkoymak' çok göze batmaz diye düşündüm…Sahi öyleydi…Hep öyleydi zaten…Çok hızlı olduğu söylenen dünyada , sadece beynimin hızlı çalıştığını bilmek beni bir bakıma rahatlatıyordu…Aslında bu, tam tersi bir etkiyle hareketlerime yansıyordu…İki adım aralıklarla atmadığım her adımda , bendeki aceleciliğe sahip olmayan birtakım insanları aklıma getiriyorum…Çoğu zaman bütün eforumu buna harcadığımı söyleyebilirim…Bir adım fazladan atmamak , beni yavaşlatacak ve düşüncelerime yön vermekte işe yarayacaktı…Beynimi çalıştıracak ve beni amacıma ulaştırmadan önceki düşüncemle buluşturacaktı…ErinmeliyimHem de hiç olmadığı kadar…
Bütün bunları üç gün önceden düşünmekle , üç gün sonra bunu yürürlüğe koymak arasında pek bir fark yok…Geçen zaman zaten seni yormakta yeterli…Bütün mesele seni buna iten sebebin kendisiyle yüzleşmek…Korkarım ki , bunu ben çok yaptım ve sonucu kendi lehime çevirip bunu içselleştirince biraz daha rahatladım…Bu aynı , söyleyeceğin bir şeyi unutup , beyninin tembelliğine kızmanın ardından , istesen de sonuca ulaşamayacağını anlayıp ,'tümden koyvermenin verdiği mutluluk hissi'ne benzer…Kimileriniz buna karşı çıkacaktır…Aslında hiç üşenmeyip , çabaladığı şeyin ardından çok koştuğunu iddia edecektir…Bunun su götürmez yegane sonucunun , kendilerini hırpalamanın onları bir yere getirmediği gerçeği olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim…İnsanlar , kendi içsel çırpınışlarını gizlemektense bunu diğer insanlara göstermeye heveslidir…Bu 'yanıltıcıdır'…Aslında bir kelebek kadar zarif uçabilecekken , bile bile kanatlarına ağır yükler takarlar…Söyleceğini unutursun ama bu noktada kendine kızmak nafiledir…Övündüğün şeyi suçlamak mümkün olmayan bir şeydir ve birden bire yabancılaştığın aklına mağlup olman gerekir…En küçük zaferler böyle kazanılır…Akıntıya karşı kürek çekmeyi bırakıp alabora olsan bile boğulmazsın…Rüyanda gerçekten ölmediğin gibi…Sonra aklına gelir zaten ne söyleyeceğin…

Neysen “o”sundur aslında…Ne olmak istediğin ; ne olmaya çalışmadığındır…Kendini biraz olsun tanırsın zaten…Sonra biraz sırıtırsın , sana ne olduğunu söylemeye çalıştıklarında…Somurttuğun zamanlarda ise kendinle ilgili kabul edemediğin şeyler vardır…Bunu düzeltmek için çok çabalamana gerek yoktur…Cevap içinde gizlidir…Bu , fazla uzağa gitmiş olamaz , aynı oda içinde nereye kaybolabilir ki dediğin şeyleri ,daha önceden bulunduğun yerleri sırayla gezerek sonunda bulmak gibidir…Gülümsemek kızmak kadar kolaydır…Bunu başardığında zaten kendine kahkahalarla gülersin ve kendinle alay edersin…
Aradığın numaraya o anda ulaşılamaz…”Lütfen” deyip sanki yüreklendirilmeye ihtiyacın varmış gibi daha sonra tekrar denersin…Aslında bilirsin , bir saniye önce aradığın numaranın saniyeler içinde tekrar ulaşılabilir olmayacağını…Sonra beklemediğin anda ulaşılan 'sen' olursun…Daha sonra tekrar 'denememeyi' zamanla öğrenirsin…Bu küçük ama mutluluk veren bir şeydir…
Sonra bir de kolunu kaldıracak hali olmayan ama bunu söylemekten de geri kalmayan insanları düşünürsün…Yapmak istediklerini illaki geçerli bir nedene dayandırmanın zorunluluğunu, yapmacık bir şekilde sergilemelerini izlersin…Paha biçilemez(!) oyunculukların sahnelendiği bu yerde onları yalandan alkışlamaya bile üşenirsin
Tüm bu tabloyu boş gözlerle izlemek ve buna anlam yüklemek zordur…Kendini bıraktığın anda ise her şey daha kolay gelmeye başlar…Bir süre sonra , hareketlerin yavaşlar ve göze batmaz…Aceleci olmazsın ve kendini alıkoyarsın…Sorgulamadan, istediğini düşünür ve yaşarsın en 'gizli' kendinle…Uyumadan önce...Sanane dersin…