RSS

OcHSa_

ruhum kaostur benim,
her geçen gün çığ gibi büyür,
içimde büyümeyen yanım...
dört nala koşar,
ardına bakmadan,
gök gürültülerini korkutan 
serkeş ordularım...
sönmeyen,
yangınlar çıkarırım
benliğimde,
acısı hissiz, 
hiçlik kızılı, 
dokunamadığın...
sarar en güçlü 
perçinlerini ruhumun,
kaosun bulutları...

L-se


"Dünyayı ele geçirmek" gibi fantastik bir fikre kafa yorduğumda bunun ne kadar boş olduğunu anlamam uzun sürmüyor...Bir kere dünyayı ele geçirmek ne demek? Bütün insanların sahibi olmak onları yönetmek gibi bir şey mi? Öyle olsa bile, çeşit çeşit insan var...Aptalı var, olmayanı var (aptalı daha çok), akıllı geçineni var, işine geldiği gibi davrananı,, anlatımı bozuk olanı var, var da var...Uzaydan bakılsa ve birinin hain (neden hain?) planlarına ulaşıp dünyayı ele geçirmiş olduğu görülse, buna ancak gülünür...Düşünsene ele geçirdiğin şeyin, o oluşumun içindesin zaten...Kıtalar var, denizler var hangi birini ele geçirebilirsin? Bermuda şeytan üçgeni var, Kızıldeniz’i var, koskocaman Atlas okyanusu ve Kuzey denizi var...Kayıp şehrin olduğu varsayılan "Mu adası" ve Viking tarihinin izlerinin olduğu İskandinav yarımadası ...
Ahh ah kendi beynimize bile sahip miyiz ki? Bunu asla bilemeyiz zaten..Çok yavan düşüncelerin içinde yüzüyoruz sadece...Her şey bitiyor ve dünyayı ele geçirmek kalıyor geriye...Konu bu...
 
Neler kalıyor geriye başka? Buna değinmek lazım...En azından bunun gerekli olduğunu düşünüyorum...Düşünmekten zarar gelmez, ‘dünyayı ele geçirme’nin yanında...Bir kere neyi tamamen düşünüp geride bırakıyoruz da en son bir konuya sabitlenebiliyoruz? Burada kafa karıştırmaya çalışmıyorum; çok basitmiş gibi söylenen bir kavramın nasıl incir çekirdeğini doldurmadığını anlatmaya çalışıyorum...
İnsanlara boş fikirler çok ‘korkutucu’ geliyor, yani bunu biri dile getirdiğinde ve onlar buna maruz kaldıklarında..Beynin sebep sonuç ilişkilerinden ziyade aksak bir ritimle akan fikirleri burada anlatmaya çalışıyorum az önceki cümlemde olduğu gibi...Zordur çünkü bağlamsızlık veya anlamsızlık...Bunu yaşamak da ayrıca zordur..Bazen herkes bir yerde ve sen ayrı bir yerdesindir...Düşüncelerin en uzakta seninle beraber seyahattedir ve yakında olmamayı yeğlersin...Bu biraz garip bir durumdur ister istemez...
Baktığın yıldızların aslında çoktan sönmüş olduklarını bilmek gibi...

n3a


gözlerindeki çaresizliği biliyorum…
bakışlarındaki aldanışını,
aldırmıyor bakışlarını da…
biliyorum üç noktalardan
sıkılmışlığını…
ve sonra göğü anımsatan
yere değen bakışlarını…
ıpıslak yağan
yaz yağmuru zamansızlığını…
rüyanın en tatlı yerinde uyandığını…

biliyorum esince
beklenmedik anda
efsunlu fısıltını…
umarsız ve
mat dalgınlığını,
nedensizce

Sandur


Bazen diye bir yazıya veya bir paragrafa başlanmaz ama bazen öyle anlar oluyor ki kendi nazarımda hiçbir şeyin anlamının kalmadığını hissediyorum veya zaten hiçbir şeyin anlamlı olmadığını.
Şimdi size ‘aslında dünyadaki birçok kavramı götümüzden uydurmuşuz ve koca evrendeki tüm bireyler olarak bunlara inanıyoruz’ desem, ben ve benim gibi çok az insan dışında buna kimse inanmayacaktır…Çok da sorun değil…Bazen dedim ya, bazen öyle anlar oluyor ki herkes gibi düşünmediğin, hiçbir şeyi sallamadığın veya “dur lan ben..bunun hiçbir anlamı yok” dediğin anlar seni ve bedenini artık her neyse ‘benliğini’ sarıyor…Size göre yazının gidişatından kötü bir anlam çıkarmak çok olasıdır…Kötü veya iyi birşeyden bahsetmiyorum…Tamamen bunları kendimizin uydurduğundan söz ediyorum yani iyi ve kötüyü…Aklımız bizimle oyun oynamayı sever…Çoğu zaman çelişkilerle dolu bir yaklaşıma sahip olduğum söylenebilir bunu ayrıca iki üç paragraf sonra konuşacağım.
İnsanoğlu, kendine -her ne bokumsa- anlam üretmeyi ona göre yaşamayı görev bilmiş, inanmak istemiş.İnanmaya odaklıyız, ‘insan,insan, inanmadan oLAmaz’ diyen insanlar tarafından inanmaya programlanmışız…Bunu ben demiyorum, benim buna inancım yok,sizin bana inancınızın olmadığı gibi…Ben, kendim sabahın 6.11’inde bu yazıyı yazarken neye inandığımı filan bilmiyorum.Ayrıca bu yazıyı bir şeye inandığım için de yazmıyorum, öyle olduğunu düşünüyorsanız sayfayı kapatabilirsiniz…
Bize birtakım şeyler öğretilmiş…Yani donanımlı olarak doğmuyoruz; robot değiliz ki…Kavramlar öğretilmiş…Bu iyidir, bu kötüdür, bu harikadır, bu tu kakadır…Sen de bunlara inanmışsın –bence- çaresizce…Kimilerine hiç uğramaz ama bana hem daha önce uğradı hem de çokça ziyaret ediyor : “anlamsızlığın ayırdı”
Tuhaf olmaya çalışmıyorum...Çoğu zaman kendime, kimi zaman da başkalarına söylediğim bir şey vardır : “beynimde öyle fikirler var ki ortaya çıkmayacak kadar tehlikeli…” İşte bunlar bana kalır eskeriyetle, zaten istesem de bunu anlatamam…
Bilinçsiz ve akılsız (ki öyle olduğumu düşünüyorum) olmadığım zamanlardan birinde bu yazıyı yazmak istedim ki sizinle iletişim kurduğumu sanabileyim…Yazılarda bir başka şeyi anlatırsın yakın geçmişte düşündüğün, şuanı yazmak deveye hendek atlatmakla eş değerdir…Bu sebeple aslında yapmaya çalıştığım da “an” biraz olsun kaçmadan bunları yazabilmek…Beş dakika sonra ne olacağını kimse bilemez…Aslında bilebilir ya, sinemada film izliyorsan beş dakika sonra başına göktaşı düşmez misal…
İnsan neden saçma birinin yazısını okusun değil mi? Nedeni konuyu sürekli anlamaya çalışmasıdır…Söylenmek istenen ne ise onu bilmek ister…Bilmeyin işte onu diyorum…
Çelişkinin doğduğu yer, kavramları uydurmuşuz ve bunlara inanıyoruz derken ve benim bunları yine belli kavramlar yoluyla size anlatmam…Şöyle bir bakıyorum, düşünüyorum (akıl var sanırım) birçok kavram var ortada…Soyut veya somut…Aşk,mantık,nefret,kapı,bilim…Aşkın tanımını filan yapmaya çalışıyorlar ya, sonra da ben işte aşığım diyorlar, dünyanın belki de en saçma şeylerinden birisi bu…Tamam aşk’a laf etmeyeyim çünkü eleştirilebilecek birden çok şey var…

Yaşam var -çok bilmesek de anlamını- onun bir de koçu var…Uçan martılar var, güvercinler; ama güvercinlerin balkonuna pislemesi çok kötü bir olay değil mi? Kabullenemiyorsun…Çünkü sana öyle öğretilmiş…Balkonun temiz değilse kirlidir diye kodlanmış…Bunu da senden daha aşağı bir varlık olduğunu düşündüğün bir kuş yapmış…”Çok yersen obez olursun” diye bir düşünce var, diğer bütün düşünceler gibi saçma olan…Kaygılanmamız istenen birçok konu var ve buna bağlı birçok kavram…Saymakla bitmez; ‘gelecek kaygısı’ , ‘yaşam düzeni’ , ‘yalnız kalamamak’ gibi bunlardan saymaya başlayabilirsiniz…İşte bütün bunları anlamlandıramadığım anlar bana çok oluyor…Umursamıyorum…Çünkü her zaman kendimi bu fikirler denizinde boğulurken görüyorum.Bırakıyorum kendimi derinlere…Bırakıyorum ki anlamsızlık nahoşluğuyla bedenimi sarsın...Dalıp gittiğimde ise sadece müzik olsun…