RSS

Emancipator

Emancipator(Douglas Appling) abi,

İlk mektup deneyimim olduğu için az da olsa heyecanlıyım. Hayatımın her alanına nüks ettiğin için blogumda sana yer vermemek olmazdı. İnsanlara senden bahsederken Emancipator, yalnız kaldığımızda ve müziklerine dalıp gittiğim zamanlarda ise Emanci diye sesleniyorum. Umarım bu kısaltma seni üzmez. Zira şu zamana kadar bütün şarkılarını çok kez dinledim ve ister istemez müziklerine ve sana karşı bir yakınlık hissediyorum. Kısacası yolda yürürken, kitap okurken, eve yorgun argın gelip yatağa uzandığımda, yemek yerken, su içerken, banyo yaparken, yani hemen hemen her alanda arka planda senin şarkıların çalıyor. Bilmem bu durum seni mutlu eder mi?

Uzun süredir sana yazmak istiyordum aslında, nitekim bugünü uygun gördüm. Bugünü uygun görmemde ise mükemmel bir neden var. Çünkü bugün bir mail geldi(yok senden değil). Tura çıkıyormuşsun, hayırlı olsun. Turda ben hangi avrupa ülkesinde seni yakalayayım diye bakadururken bir de ne göreyim, tur güzergahına İstanbul’u da eklemişsin. Durup bir nefes aldım. Sonra bir daha baktım; zira gözlerimden yaşlar geldi ve tam okuyamadım o anda. Haberi alır almaz, dostum Mjora’ya müjdeyi verdim ki ikimiz de köpek gibi hayranınız. Bonobo, Moderat, Flashbulb, Massive Attack gibi daha ismini buraya yazmadığım bir sürü grubu dinledikten ve hatta bizzat konserlerine gidip izledikten sonra seni keşfettik. Yani Emanci abi sen bizim için bulunmaz bir nimetsin. Senin müziklerin ruhumu dinlendiriyor. Mesleğim uçuculuk; lakin gerçek manada seni dinlerken uçtuğumu hissediyorum. Bak bu kesinlikle seni mutlu edecektir! Mektubu Türkçe yazdım; biliyorum, anlamayacaksın; ama bu güzel hislerimi İngilizce yazarak heba edemezdim. Kendi dilimde, kendi tarzımla mektubumu yazmak istedim. Merak etme, hep güzel şeyler yazdım. Geldiğinde de bir imzanı alabilirim umarım. Kendine iyi bak Emanci.

Evet, ben ise bahsi geçen mjora, sevgili Douglas Appling sana yazıyorum, tabi böyle açık bir mektup olduğu için sadece içimden geçen hisleri samimi şekilde yazmak istedim. Müzik, benim için çok anlamlı bir şey tabi ki(herkes için olduğu gibi(!), yani sadece müzikleri dinlemek değil onlara anlam da yükleyen birisi olarak sana diyeceklerim hiç de az değil. Birçok insanın, işte güzel müzik -sözsüz ama- hoş müzik dinliyorum ara sıra dediği bir müzik türü yaptığından değil aksine sevgili uyumayanses’in de dediği gibi hayatımın her alanına işlemiş müzikleri yaptığın için sana minnettarım. Burada aslında şunu da belirtmem lazım Emancipator, Bonobo, Flashbulb gibi hayatımın her alanına nüfuz etmiş, yaşamımın arka planını oluşturan seslerin varlığını bize sağladığın için sana teşekkür etmem lazım.Yoksa ne yapardık diye düşünüyorum gerçekten. Yani bu müzikler olmasa sanırım sıkıntıdan ölürdüm bu dünya üzerinde. ”Neden bir müzik insana böyle hissettirir ki” sorusunun cevabı ancak bizim gibi düşünen kişilerin anlayabileceği ve özümseyebileceği bir cevaptır.

Türkiye’ye geleceğini duyunca çok sevindik tabi ki o gün orada olacağız ve With Rainy Eyes ile coşacağız. “Yakında ateş yakacak kadar soğuk olacak” dediğin albümle ‘chill’ soundun ile tekrar içimizi ısıtacağını biliyoruz. Bunun için zaten bu mektubu yazmış olduk. Tekrar teşekkürler… Sana ve bu müziği yapan herkese teşekkürler… İyi ki varsınız  (:


 
 

M. candid

Biri bana anlattı,
Masallarını,
Düşlerindeki
tutulmaları,
Biri bana anlattı,
Gecenin ortasında;
Geceyi,

Anımsattı
Ayalarındaki
Buzdan yanıkları,
Anlattı,
Gözlerindeki
ateşi,
Bembeyaz
donuk
dizlerini…
Anlattı,
Haykırırcasına
Soğuktaki
Nefessizliğini,


Biri bana anlattı,
Soluk soluğa,
Sanrılarını,
Olmamış gibi,
Kendi
Varlığını,
Anlattı,
Bilinmeyeni,
Bilmeden anlattı,



Biri bana anlattı,
Kendini,
pek bir
yalandan saydı,
son bir iki
rakamı,
gözleri duvarda kapalı,

Biri bana anlattı,
duymadığımı,
aynı zamanda,
ona söylediklerimi…

halycon



Güzel bir müzik…
Güzellik de göreceli ya neyse,
Bence güzel,
bu da öznel ve göreceli değil mi,

Her şey güzel
öyleyse...
Alt alta
daha
da
altlara giden
Soldan sağa okuduğunuz
her şey ise yalan
sahici bir müziğin yanında…

sessizliğin
sesi dövmesi gibi…
çırpınan ve
sesi yürek
yakan,
anlık boşlukta
yurduna hemen dönen
balığın
sonsuz sessizliği yaratmasındaki
güzellikten bahsediyorum

kuşkusuz, en güzel sağırlıktır
b
u…
müziğin ve okyanusun içindeki
derin huşu
sessiz ve yoğun,
dokunup
avuçlarınla kavrayamadığın
ilerlemediğin
ve kendine çekip
bir türlü tutamadığın
notaların yarattığı
suyun içindeki koşu yolu


Duymaktan bıkmadığım
sessizliktir
durmak
durdurmak
istemediğim…

müzü



Varsayılan dozda salgılanmamış her bir kortizon sıradışılığında, yerçekim gücünün bedenimde bıraktığı izleri önemsemeksizin, aldırış seviyemin en üst mertebesine ulaşmasına izin vermemin mümkün olmadığı sayısız, umursamaz meşgalelerimin huzursuzluğumu beslemesinin en büyük nedenlerinden ve yaratımından sorumlu, daha doğrusu bunlardan hiç mi hiç sorumlu olduğunu düşünmediğim özçelişkilerimin aksini iddia edemeyecek kadar güçlü duygusuz bir imgelem çemberinde vasıfsız fotoğrafları çekmenin amansız sıradanlığını özümsemek, bunları aynı kefeye koymamı sağlayan inanılmaz akıldışı süzgeçlerin varlığını hissetmek, banane ya dediğimiz anların toplamının hayattaki en küçük ana sınırsız bölünürlüğünün kaygısızlığı, seni ben yapmayan veya beni sen yapmayan her şeyin altındaki gizli anlamsızlığın örtbas edilmemesi, ruhumun densizliğinin yansımasının suya düşen bir kar tanesi eriyikliğinde çözümlenmesi, bana farkındalığın sihrini ve en güçlü özden iksirini içirtip, sonsuza kadar donmuş bir huzur tözü oluşturduğunu sandığım sandıklar dolusu fikir ile, mantık çorbasının içindeki tuzu eleştirebilecek kadar örneksiz bir küstahlık, saçma sapan fikirler, yanmış
dehlizlerdeki yanıksı tütsü kokularıyla donatılmış odalar, müphem olanı muhteşemle aynı seviyeye çekmek gibi sebepsiz tavırların doğru dürüstlüğümü sorgulaması, soyutlaması, ilerleyen
zamanın geri dönülmezliğini sevmek, abcd diye başlayan alfabeyi sonsuza kadar beynimde somutlamakla görevli sistemsel aktiviteleri sorunsuz ve hayasız şekilde sorunlaştırmak, var olanı varmış gibi kabullenip olmayanı da olmamış diye ağlaksı ve çocuksu hüzünkarlıkla eleştirmek,
ardıl düşünceler, bembeyaz bir çarşafı kirletmiş olmanın gereksiz durgunluğundaki üzümsü, şekersi kekremsilik, bunu öyle sanmış olabilirler fikrindeki ihtimalimsi keyif, daha doğrusu algıyı çok iyi özümsemiş olmanın verdiği delimsi duygunun zihnimde açmış olduğu derin su kanallarında büyüyen çiçekler ve durdurulamaz polenimsi aromasını gökyüzüne bırakması, en güçlü hafıza olgularımın bir şarkının en güzel yeri gibi sonsuz bir döngüye girmesinin ardındaki duraklatılma endişesiyle birlikte, bundan hiçbir zaman çekinmemem ve yine de bazı şeyleri denememin ardındaki yanılsamazlık aynası,
sıkılmışlıkla sıkılmamışlığın arasındaki boşluk dilimini bengi boşlukla doldurmanın verdiği hazzı,
özümsenmemiş her bir tadı, tatmamış olmanın ve tadacak olmanın yüce duygusu, yine de bunu düşünmenin sınırsız bir şekilde çemkirilecek olmasından duyduğum tatminsizlik ve umursamazlık, keyfekeder ve kalender miyim gibi kendine sorduğun, cevap şıkları birden çok olan soruları sormamanın oluşturduğu süresiz durgunluk, virgüller dolusu cümle, çoğul eki kadar iyimser ve çekimser, fiili davranışlar, biraz daha karamsar ve buruksu, yağmur kokusu taşımak isteyen toprağı sulamak için gelen bulutlar dolusu gündüz karanlığı, haydi sözcüğünün verdiği telaşın olmamasının daha dingin bir tozlarından arınmışlığa yol açacağını bilmek, bütün söylediklerini veya söyleyeceklerini bilmemek, tekrar eden bazı sürgün değil ama süregelen kavramları birbir dirayet ekseninde betimlemek, hadi canım ordan demek, aklındakilerle yaptıkların arasındaki bağıntıyı hiç yapmadığın kadar taklit etmek, bundan keyif almamak, almış gibi göstermek ve kandırıkçı bir insan olmak, dedim ya, demiştim demek ve bunu dememiş olmak için binbir kez kendini hayıflanış sekansları içinde bulmak,
evet çok izafi ve gerilimli, yanılsamalarla dolmuş taşmış bir sel baskını, dümdüz bir tepenin ardından doğan kızıllık, sabahın çiysi dinginliğinin ardındaki bilinemezlik, benlik, bilinmemezlik,dejavu, bilinçsizlik ve düşsü
varsayımlar…