Zamanın ilerlemediğinin farkında olduğum günlerden birisiydi...Hasta olduğumu da hesaba katarsak bu hissiyatımın katlanmaması için bir sebep yoktu...Ateşimin yükseldiğini,dışarı çıksam bile bunun bir faydası olmayacağını biliyordum ; ama yine de Marmara’nın orta yerinde , arabalı vapurun üst katında bir rüzgar gülü kendimi gibi açık rüzgarlara bıraktım...Soğuğu hissedip tir tir titremenin ardından ,aslında yağmurdan kaçarken doluya tutulacağımı hiç düşünmüyordum...
Zihnim bulanıklaşıyordu...Sıkıştığımı hissettim ve daha önce tuvaletin nerde olduğunu bildiğim için arabalı vapurun yeraltı dünyası gibi olan 'alt katı'na indim...Çeşitli aralardan geçtikten sonra,tuvaletlerin olması gereken denize yakın kenar kısıma geldim...Kafamı çevirip baktığımda kadınlar tuvaletini temsil eden , "üçgen etekli garip saçlı küçük beyaz kadın sembolü"nü gördüm ve erkekler tuvaletinin bunun tam tersi yönünde olduğu kanısına vardım...Yeraltı dünyasında soğuktan etkilenmeyip sadece sigarasını yakabilmek için aralarda dolaşan insanları gördüm ve bu durumu anladığımı düşündüm...Erkekler tuvaletine(sadece bir tuvalet vardı) geldiğimde orada bekleyen bir kadını gördüm...Kadından biraz şüphelenip “acaba kadınlar tuvaleti dolu da erkekler tuvaletini mi tercih ediyor” diye düşündüm...Biraz sonra cevabını bildiğim halde yine de “dolu mu?” diye sordum...”Evet” dedi biraz tedirgin şekilde ama biraz sonra her şey kapı açıldığında “tamam mı oğlum?” sorusuyla çözümlenecekti...İçeriden 7-8 yaşlarında bir çocuk çıktı...Pantolonunu eciş bücüş yukarı çektikten sonra annesinin elini tutmaya hazırdı...İçeri girdim,artık otobüse geri dönmem gerektiğini düşündüm...Zihnim git gide bulanıklaşıyordu...
Yerime oturdum ve bir ön koltukta annesiyle çocuğu gördüm...Çocuğun cips talebine karşılık annesi "tamam" diyerek üst taraftan bir poşet çıkardı...Çerezza’nın farklı versiyonlarının olduğu poşeti sanki daha önce de açmış gibiydi kadın...İçinden baharatlı olanını çıkardı ve oğlanın bunu beğeneceğini düşündü...Çocuk,ikinci seçeneği de görmek istedi...Annesi,süt mısır olarak bilinen cipsi uzattı ve bunun diğerine oranla daha tatlı olduğunu söyledi...Çocuk ikna oldu...Bir süre sonra çocuğun 'hiç susmayacağı bir periyod'a girileceğinin farkına vardım...Çünkü çocuklar bir şeyler yedikten sonra konuşmayı çok severler...Bu durum engellenemez...
“Anne” dedi yakınlarda uçan martıları göstererek : “kartallara bak ne kadar da büyükler” dedi heyecanla...Annesi biraz bekleyip : “onlar kartal değil martı oğlum” dedi...Çocuk gördüğü şeyin kartal olduğundan son derece emin bir şekilde : “hayır anne kartal olması gerekiyor” dedi...Bir kez daha ”kartal olması gerekiyor baksana” diyerek bu sefer annesini ikna etmeye çalıştı...Annesine ‘bir keresinde köye gittiklerinde evlendirme dairesi yakınlarında bir kartal gördüklerini’ anımsattı ve onların martı olmadığı konusunda kendince emin oldu...Bunun üzerine annesi, kartalların denizin üstünde yaşayamayacağına yönelik ,onların habitanın farklı olduğunu ima eden birtakım açıklamalarla, dönüşü olmayan bir yola girdi...Çocuk haklı olarak : “neden denizin üstünde yaşamıyor ki?” diye sordu...Annesinin kartallar hakkında çok bilgisi olmadığını fark ettiğim için yapacağı açıklamaya iyice kulak kabarttım...”Onlar” dedi biraz duraksayarak “ormanlarda filan yaşar oğlum”, ”kanatları daha büyük olur”...Kafamı biraz geri attım ve gözlerimi kapattım...Yine de bu belgesele devam etmek istiyordum...Sonra ,çocuk ilk defa martıların martı olduğuna inandı,fakat bu kez de 'kartalların yeme kapasitesi'ni merak etti...Kartalın ağzıyla 3 5 martıyı tümden yutup yutamayacağı gibi metafizik bir olayı annesine sordu...Karşılaştırma yapabilmek için insan ağzının genişliğiyle kartalın çenesinin genişliğini de annesine sordu...Annesi artık tükendiği için cevap veremedi...Sonunda çocuk, martılara biraz daha bakıp “ama anne kartala çok benziyor değil mi?” diye sordu...Annesinden cevap alabilmek için aynı soruyu 3 4 kez sordu...Annesinin evet mi hayır mı dediğini hatırlamıyorum...Belki de evet cevabını duyup mutlu bir şekilde susmuştu çocuk...Ben ise daha fazlasını dinleyemeden,başımın ağrısıyla azıcık uyumuştum...
İstanbul’a geldiğimde,çocuğu son kez servisin içinde annesini deli edecek bir koşuşturma esnasında gördüm...Beynim donmuştu ve bazı algılarımı kaybettiğimi düşündüm...Ateşim yükseliyordu ve zaman ilerlemiş olmasına rağmen bana bir şey ifade etmiyordu...Ne saatler önce hissettiğim soğuk ne de beynime yağan dolu fırtınası ateşimi dindirememişti o gün...Metafiziktendi ; farkındaydım , yanıyordum...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum galiba:
ne bıcırıklar ama , susmazlar işte öyle , sonu gelmez soruların , metafizik fakan önemli değil.yeter ki yeterince soru sorabilsinler...
soru sormasını geçtim , olmayacak bir şeyi annesine inandırma çabasına takılı kaldım...böyle arka koltukta hayretle çocuğun çabasını izliyordum,kartal yaptı martıyı , martı olduğuna inandı sonra ardından yetmedi yine de kartala benzediğini söyledi...
3 5 martıyı aynı anda yer mi sorusunu işin içine katmıyorum bile manyaktı :D
Yorum Gönder