Kırdığın tabağın veya sürahinin , yere eğilip parçalarını toplamaya çalıştığın zamanlar olur ya ,sanki onu tekrardan eski haline döndürecekmişsin gibi…Hayat da , yani yaptığın eylemler toplamı da böyle bir şeydir…Kırarsın; sanki onu birleştiriyormuşsun gibi yaşamaya devam edersin…Elinden kayıp düşerken o bardak , her ne kadar düşürmeyi istemeyip çabalasan da ; o bardağın düşmesini ve gözlerinin önünde parçalanmasını izlemek istediğin 'kaçınılmaz bir an' olur…O andan sonra , geriye dönüş yoktur ve bardağın kırılmasını zevkle izlemen gerekir…Ne kadar parça parça olursa ve her yere dağılırsa o kadar iyi olurmuş gibi gelir bana…
Toplamak , parçaları birleştirmek mevzusu insanın başaramadığı bir şeydir…Bunu yapmasına da gerek yoktur zaten , nasıl ki bir bebek altına yapar ve ağlar ama bunu anne babasından başka umursayan olmaz onun gibi işte…Bir bok yemek ve bir halt başarmış olmak , parçaları tekrardan onarıp eski haline getirebileceğin anlamına gelmez , hiçbir zaman gelmez…Bunu bilmiyormuş gibi yapmak kendini kandırmaktır…Yeni şeyler üretip , gidip bardağın yenisini alıp , yeniden kırmak yaşamın sana sunduğu ve biraz olsun doğal karşılanması gereken bir süreçtir…
Elinden kayıp giden bu şeyler ,sen onu elinde tutmayı beceremediğinden değil , onun senden ayrılmak istediğini anlamamandan kaynaklanır,zamanı tutamamak gibi…Tabak , bardak kırmak matah bir şey değildir…İnsan kendi parçalarını kırmalı ,fakat onarmamalıdır…Ne kadar kırılgan olursan o kadar iyidir…Çünkü bu seni yeniler,biraz olsun masum yapar…Parçalanmaktan korkan insan , parçalanma ihtimalinin kendisinden bile korkar ve sürekli kendisini korumak istediği kapalı bir yaşam tarzını benimser(çoğu zaman da bunda başarılı olamaz)…Böylece farkında olmadan yaşadığı yenilenmeyi anlayamayıp,üzülür…Elbette ki her insan aynı değildir ve düşünüş biçimleri kişiden kişiye değişir…
Hayata çomak sokup onu bozan , parçalanmasını isteyen insan , onu döndürmeye çalışanlardan daha çok saygıyı hak eder benim gözümde…Çünkü istemiştir , istediğini elde etmiştir…Bundan gocunmamıştır…Elini ,iğrenç olur düşüncesiyle burnuna sokamayan insan , eninde sonunda başkalarının elinin kendi burnuna sokulduğu hissine kapılır…İşte anahtar nokta budur…Yapmak istediğin şeyi , başkaları yaptığı zaman hoşuna gitmez,ama kendi yapabileceğin şeyi kendin bile yapamazken hayıflanmak boşunadır…Kendi düzenini sağlayan insan , bu kendi işlettiği çark bozuk da olsa(diğerlerine göre) , başkalarına hesap vermek zorunda değildir ve bununla mutlu olabilir…Bunu anlamak için büyümek gerekli değildir…Çoğu zaman bunu erkenden fark etmek gerekir…Geri kalan yılların için insanlar , sürekli seni eleştirir , sana kendi doğrularını dayatmaya çalışırlar…Zannederler ki sana dokunup , seni parçaladıklarında onlar sağlam kalacaklardır…Ve geride kalan yıllarından sonra , onlar bunu anlamak için çok çaba sarf etmezler…Bazıları anlar…O bazıları da sensindir aslında…Hayat böyledir ,tuhaftır…
Öpmek istediğinde öpersin hayatı , umursamazsın…Çevirip yüzünü sarılırsın ona…Gerçekten…Bazen küfredersin ,sikmek istersin hayatı ,vurdumduymazlığınla başarırsın hem de bunu başkalarının aksine…Bu seni kendi muazzam bilinçsizliğinde var eder işte…Umursamazsın…Sevdiğin bir parçada kaybolursun…Sessizliği de seversin aslında çoğu zaman …Kendini dinlemediğin anlar olur, kendin olmayan sen , kendini dinler böylece…Bırakırsın…Dışarı bakarsın gün ağarırken her zamanki gibi, sıradaki gündüz çoğu zaman hoşuna gitmese de , geceni kendine saklayıp , onu özlersin bir sonraki buluşman için…Umursamazsın…
Hayat tuhaftır , bir kedi gibidir de bazen…Son derece özgürdür o bıraktığın hayat , dışarı bıraktığında yine sana gelir , sen ‘sen’ oldukça…Ve yine son bir parmak hamlesiyle bırakırsın bardağı ve parçalanmasını zevkle izlersin…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum galiba:
Adam akmış yine abi ya..
eyvallah ergen :)
Yorum Gönder