"Sen ne düşünüyorsun?" diye sorarlar ya “bu konu hakkında…” Sanki senin fikrin bilinse her şey değişecekmiş gibi…Düşündüğünü öne atan kişiler , seni sona bırakmakta beis görmez…Sen ise onları dinlemişsindir ve bazen sana yöneltilecek olan bu sorunun cevabını kafanda hazırlamışsındır…
İnsanların fikrini benimsemesi çoğu zaman onların en az zarar göreceği paydayı bulmakta biter…
Düşünüş biçimindeki pornografik altyapıyı mütemadiyen nötrleştirerek insanlara bunu senin fikrinmiş gibi sunarsın…Bunu cılız ve tehlikesiz(!) söz kalıplarıyla süslersin…Bunların çıktığı yer olan bilinçaltı, insanın aslında farkında olmadığını düşündüğü fikirlerin yüzdüğü havuzdur…Çıplaklığın getirisi olan en sahici tavır ise bu havuzu dışardan seyretmediğin anlarda ortaya çıkar…Kişinin iç dünyasının samimiyeti , dışarıdaki birçok insanın bulunduğu dış dünyadan(ki ben bu iki dünyanın ayrıksı olmasına çok şaşırırım) o kadar bağımsızdır ki bu da yaşamın ironik yanını ortaya koyar…
Bu ilkel , modernize olmamış bilinçli veya bilinçsiz düşünüş biçimimiz , bizim her zaman yabancı kabul ettiğimiz , uzak durmaya çalıştığımız , su çok soğuk diye girmediğimiz havuzdur…
İnsanlar bunu yapmaz…Gereksiz birçok şeye gerekçe sunabildiği(!) konular arasında ‘bilinçaltını sorgulamak’ da kolayca yer bulur…Düşünemiyorum diyemeyeceğim ama düşünüyorum…İşine geldiği gibi davranmayı en çok eleştiren insanların aslında bunu en çok arzulayanlar olduğu düşünülürse bu ikiyüzlü tavrın altında suçlu aramak veya bunun neden böyle olduğunu sorgulamak samanlıkta iğne aramak gibi bir iştir…Çünkü insan gizemli bir yaratık…Bunu sen ben bilsek bir üçüncünün ne düşündüğünü bilemeyiz sanıyorum ki…
Güneşe çıplak gözle bakmak , mümkünse bunu görme yetisini kaybedene kadar gerçekleştirmek elimizde olmayan bir şey…Bazı bilinçaltı süreçleri de böyle ilerliyor sanırım…Çok çabuk fikir değiştirmenin yerini , onu kapatabilecek daha olgun bir tavır alıyor…Değiştirmeyi bırakıp , sorgulamayı da bitirmeden , taşları biraz yerine koyuyormuş gibi hissediyor insan…Güneşle dalga geçmektense ona çaktırmadan bakmayı daha mantıklı buluyor…Bilinçaltı ve daha derinlerindeki fikirler bazen sızıyor dışarıya fakat bunu gizlemek bilmeden başardığımız bir eylem…
Belki de güzel olan budur…İçinden gelen soru sorma isteğini aşamazsın , en dehşet düşüncelerin nasıl olur da kimseye zarar vermez, samimiyetinin yakıcılığını kendin bilirsin ama bunu bilmesi gerekenler asla bilmez…En sonunda akıl sır erdiremeyip , bilemezsin, bilemezsin…En güzeli budur sanırım…
Gizemle kapladığın o güzelim denizlerin üstünü seyrederken gözlerin ışıldar , baktıkça bakarsın yorulmazsın…Gün ışığı evinin taşlarını çoktan ısıtmış içeriye girmek isterken panjurları indirip yine de biraz ışık girsin istersin…Daha fazlasını istemezsin…Elinin altında , cebinin içinde ne var bilinmesini hiç istemezsin…Adını bilmediğin bir rüzgar eser…Birazcık soğuk mu oldu ne ? Yeleğini giydiğinde üşüdüğün bilinsin istemezsin…Sıcacık yatağının içinde bütün korkularından uzak, başına geçirirsin yorganı , korkulardan saklarsın korkunu ve bilinmesini istemezsin…Bazen kendi adını bile bilmek istemezsin…
Adını bilmek istersin onun delice aynı zaman da bilmemek de hoş gelir…En güzel bilinmezlikleri göz kırparken hayatın , bana mı dersin ? Şaşırırsın , yüzünü aniden bir gülümseme sarıverir…Düşündüklerini bilip bilmediğini bilmezsin…En mahremi bilinmezdir onun…Bilmek de istemezsin , sırıtırsın içinden yine de biliyormuş gibi…Bilmem ki dersin…
Bilmem…
İnsanların fikrini benimsemesi çoğu zaman onların en az zarar göreceği paydayı bulmakta biter…
Düşünüş biçimindeki pornografik altyapıyı mütemadiyen nötrleştirerek insanlara bunu senin fikrinmiş gibi sunarsın…Bunu cılız ve tehlikesiz(!) söz kalıplarıyla süslersin…Bunların çıktığı yer olan bilinçaltı, insanın aslında farkında olmadığını düşündüğü fikirlerin yüzdüğü havuzdur…Çıplaklığın getirisi olan en sahici tavır ise bu havuzu dışardan seyretmediğin anlarda ortaya çıkar…Kişinin iç dünyasının samimiyeti , dışarıdaki birçok insanın bulunduğu dış dünyadan(ki ben bu iki dünyanın ayrıksı olmasına çok şaşırırım) o kadar bağımsızdır ki bu da yaşamın ironik yanını ortaya koyar…
Bu ilkel , modernize olmamış bilinçli veya bilinçsiz düşünüş biçimimiz , bizim her zaman yabancı kabul ettiğimiz , uzak durmaya çalıştığımız , su çok soğuk diye girmediğimiz havuzdur…
İnsanlar bunu yapmaz…Gereksiz birçok şeye gerekçe sunabildiği(!) konular arasında ‘bilinçaltını sorgulamak’ da kolayca yer bulur…Düşünemiyorum diyemeyeceğim ama düşünüyorum…İşine geldiği gibi davranmayı en çok eleştiren insanların aslında bunu en çok arzulayanlar olduğu düşünülürse bu ikiyüzlü tavrın altında suçlu aramak veya bunun neden böyle olduğunu sorgulamak samanlıkta iğne aramak gibi bir iştir…Çünkü insan gizemli bir yaratık…Bunu sen ben bilsek bir üçüncünün ne düşündüğünü bilemeyiz sanıyorum ki…
Güneşe çıplak gözle bakmak , mümkünse bunu görme yetisini kaybedene kadar gerçekleştirmek elimizde olmayan bir şey…Bazı bilinçaltı süreçleri de böyle ilerliyor sanırım…Çok çabuk fikir değiştirmenin yerini , onu kapatabilecek daha olgun bir tavır alıyor…Değiştirmeyi bırakıp , sorgulamayı da bitirmeden , taşları biraz yerine koyuyormuş gibi hissediyor insan…Güneşle dalga geçmektense ona çaktırmadan bakmayı daha mantıklı buluyor…Bilinçaltı ve daha derinlerindeki fikirler bazen sızıyor dışarıya fakat bunu gizlemek bilmeden başardığımız bir eylem…
Belki de güzel olan budur…İçinden gelen soru sorma isteğini aşamazsın , en dehşet düşüncelerin nasıl olur da kimseye zarar vermez, samimiyetinin yakıcılığını kendin bilirsin ama bunu bilmesi gerekenler asla bilmez…En sonunda akıl sır erdiremeyip , bilemezsin, bilemezsin…En güzeli budur sanırım…
Gizemle kapladığın o güzelim denizlerin üstünü seyrederken gözlerin ışıldar , baktıkça bakarsın yorulmazsın…Gün ışığı evinin taşlarını çoktan ısıtmış içeriye girmek isterken panjurları indirip yine de biraz ışık girsin istersin…Daha fazlasını istemezsin…Elinin altında , cebinin içinde ne var bilinmesini hiç istemezsin…Adını bilmediğin bir rüzgar eser…Birazcık soğuk mu oldu ne ? Yeleğini giydiğinde üşüdüğün bilinsin istemezsin…Sıcacık yatağının içinde bütün korkularından uzak, başına geçirirsin yorganı , korkulardan saklarsın korkunu ve bilinmesini istemezsin…Bazen kendi adını bile bilmek istemezsin…
Adını bilmek istersin onun delice aynı zaman da bilmemek de hoş gelir…En güzel bilinmezlikleri göz kırparken hayatın , bana mı dersin ? Şaşırırsın , yüzünü aniden bir gülümseme sarıverir…Düşündüklerini bilip bilmediğini bilmezsin…En mahremi bilinmezdir onun…Bilmek de istemezsin , sırıtırsın içinden yine de biliyormuş gibi…Bilmem ki dersin…
Bilmem…
0 yorum galiba:
Yorum Gönder