Kapana kısıldığı yerden kaçacağı apaçık ortadayken sanki hiç de öyle olmayacakmış duygusunu yedirmeye çalışan sahte bir filmin baş kahramanını izlerken birden çoraplarımı çıkarmaya başladım…Onları ters yüz edecek şekilde hareketin sıradanlığıyla eylemime ağır çekim efektleri katmak istedim…Bunu yaparken az sonra büzüşmüş olmanın en büyük örneği olacak ve yerde kendine yer bulacak olan çoraplarımı izleyen bir çift ağır ama içten içe huysuzlanan gözün beni izlediğini hissettim…Vurdumduymazlığımın sınırları olmadığı için çorabın birini biraz yumak haline getirip diğerini ise sündürüp yere fırlattım…Şimdi filmin patlama sahnesinin oluşturduğu beyaz ve sarı efektlerinin yaydığı ışığın altında büzüşmüş siyah çoraplarım bulunuyordu…
İstemsizce tekrar uzanmaya çalışarak cenin pozisyonunu aldım…Sonra vazgeçip tonlarca kez çitlenmiş çekirdeklerin olduğu kaseye elimi uzattım…İçindeki hafif tuzlu ve ıslanmış çekirdek kabuklarından nefret ettiğim için kaseyi tüm gücümle duvara fırlatmak istedim ama sonra vazgeçip kaseyi içinde hiçbir ıslak kabuk kalmayana kadar -kendi elimin kirlenmesini hiçe sayarak-yere boşaltmakla yetindim…Bu sırada belki de hoşnutsuz ve kısa bir ses duyduğumu hayal eder gibiydim…Hareketlerim izleniyor , değerlendiriliyor ve kin topluyormuş gibi hissediyordum…Boğazımın kuruluğu , çölde susuz kalmış bir insan seviyesine yaklaşmadan suyun varlığını fark ettim…Hiçbir zaman içtiğim suya kanamadığım o rezil bardaklara nispet yaparcasına hafif çekirdek tozu kalmış kaseye suyu taşırırcasına boşalttım…Yaptığım anlamsızca hareketin , mantık çerçevesini yerle bir ettiği bu dakikalarda suya kanmanın müzmin sevinci içerisindeydim…Suyu kasede içemez miydim ? Ben ilkel bir insanım…Suyun bulunduğu kabın şeklini aldığını öğrettikleri ilkel bir insan…Hafif beyazımsı hale gelmiş suyu içerken bile yaptığımdan utanmadım ve bunu ölümüne savunacak kadar mutsuzdum…
Gelebilecek bir eleştiri karşısında en keskin dikenlerimi savurup karşımdakini öldürebilecek bir hırsla dolu olduğum anlaşılıyordu…Hoşnutsuz ifade biraz duruldu gibi hissettim…
Hiç de umrumda olmayan kapandan kaçış hikayesinin gurur verici sunumu , ona göz ucuyla bile bakmamamla daha da değerlendi…Mutfağa doğru yol aldığımı , bunun gidiş-dönüş bileti alınmış bir yolculuk olduğunu kurguladım kafamda…Takip ediliyor muydum acaba ? Gece yarısını çoktan geçmişti , dolabı açtığımdaki beyaz veya sarı olmayan ışık ve hafiften muhafaza edilmiş soğuk hava dalgası yüzüme çarptı…”Bu soğuk yeterli değil” dedim biraz sinirlenerek…Bir başka kaseyi çıkarıp içinde zeytin olduğunu bir zihin muhasebesinden sonra anlayıp özensizce masaya bıraktım…Takip edilip hareketlerimin engellenmeyeceği ama yine de izleneceğim hissine kapıldım…Bu bendeki tutarsız yapıyı daha da çok tetikleyen bir olguydu…Zeytinlerin bir zamanlar yüzdüğü soslu, baharatlı zeytinyağı havuzu şimdi donmuş bir krateri andırıyordu…İçlerinden sallanmakta olan bir tanesini alıp iki üç donmamış zeytinyağı damlasının masayı kirletmesini kastederek zeytini dişledim…Amacım asla yemek değildi…Isırdığım zeytini masaya attım , çok fazla yuvarlanmadan tuttum ve masayı zeytin tanesiyle boyamaya başladım…Şimdi çok güzel bir görüntü oluşmuştu ...İzlediğini sandığım bir çift göz , eylemini durdurup gitmişti…
Dönüş yolculuğumu hızlı bir şekilde gerçekleştirdim…Salonun penceresini açmamın hiçbir sakıncası olmadığını bilerek yeterli soğuğu elde edebilecektim…”Pencereyi kapatır mısın?” şaşırmış gözlerini daha da şaşırtmak istedim…Pencereyi büyük bir kapıyı açıyormuş gibi açtım ve pencereyi korumaya çalışan perdeyi de çekerek kornişlerinden söktüm…”Kapat şu pencereyi çok üşüdüm!” …Hiçbir şey yapmadım…Sessizce “lanet olsun”larını içimde hissettim…
Ayaklarımı sürüyerek koridora doğru ilerledim…Artık sabırsız olduğunu ve benimle kavga etmek uğraşında olduğunu düşündüğüm bir çift gözü davet edercesine koridorun ışıklarını açtım , kapattım…Bu eylemi dört bin kez yaptım…İçimden hızlıca bir soğuk dalgası geçtiğini hissettim…
Odamın kapısına geldiğimde kendimi yere bıraktım ve başımı dizlerimin arasına alıp bana soru sorulduğunu düşündüm…”Ne yapıyorsun sen ya ! Ne yapıyorsun?”
“Hiçbir şey” dedim kendi kendime…Bana kimse alışamamıştı ki…
İstemsizce tekrar uzanmaya çalışarak cenin pozisyonunu aldım…Sonra vazgeçip tonlarca kez çitlenmiş çekirdeklerin olduğu kaseye elimi uzattım…İçindeki hafif tuzlu ve ıslanmış çekirdek kabuklarından nefret ettiğim için kaseyi tüm gücümle duvara fırlatmak istedim ama sonra vazgeçip kaseyi içinde hiçbir ıslak kabuk kalmayana kadar -kendi elimin kirlenmesini hiçe sayarak-yere boşaltmakla yetindim…Bu sırada belki de hoşnutsuz ve kısa bir ses duyduğumu hayal eder gibiydim…Hareketlerim izleniyor , değerlendiriliyor ve kin topluyormuş gibi hissediyordum…Boğazımın kuruluğu , çölde susuz kalmış bir insan seviyesine yaklaşmadan suyun varlığını fark ettim…Hiçbir zaman içtiğim suya kanamadığım o rezil bardaklara nispet yaparcasına hafif çekirdek tozu kalmış kaseye suyu taşırırcasına boşalttım…Yaptığım anlamsızca hareketin , mantık çerçevesini yerle bir ettiği bu dakikalarda suya kanmanın müzmin sevinci içerisindeydim…Suyu kasede içemez miydim ? Ben ilkel bir insanım…Suyun bulunduğu kabın şeklini aldığını öğrettikleri ilkel bir insan…Hafif beyazımsı hale gelmiş suyu içerken bile yaptığımdan utanmadım ve bunu ölümüne savunacak kadar mutsuzdum…
Gelebilecek bir eleştiri karşısında en keskin dikenlerimi savurup karşımdakini öldürebilecek bir hırsla dolu olduğum anlaşılıyordu…Hoşnutsuz ifade biraz duruldu gibi hissettim…
Hiç de umrumda olmayan kapandan kaçış hikayesinin gurur verici sunumu , ona göz ucuyla bile bakmamamla daha da değerlendi…Mutfağa doğru yol aldığımı , bunun gidiş-dönüş bileti alınmış bir yolculuk olduğunu kurguladım kafamda…Takip ediliyor muydum acaba ? Gece yarısını çoktan geçmişti , dolabı açtığımdaki beyaz veya sarı olmayan ışık ve hafiften muhafaza edilmiş soğuk hava dalgası yüzüme çarptı…”Bu soğuk yeterli değil” dedim biraz sinirlenerek…Bir başka kaseyi çıkarıp içinde zeytin olduğunu bir zihin muhasebesinden sonra anlayıp özensizce masaya bıraktım…Takip edilip hareketlerimin engellenmeyeceği ama yine de izleneceğim hissine kapıldım…Bu bendeki tutarsız yapıyı daha da çok tetikleyen bir olguydu…Zeytinlerin bir zamanlar yüzdüğü soslu, baharatlı zeytinyağı havuzu şimdi donmuş bir krateri andırıyordu…İçlerinden sallanmakta olan bir tanesini alıp iki üç donmamış zeytinyağı damlasının masayı kirletmesini kastederek zeytini dişledim…Amacım asla yemek değildi…Isırdığım zeytini masaya attım , çok fazla yuvarlanmadan tuttum ve masayı zeytin tanesiyle boyamaya başladım…Şimdi çok güzel bir görüntü oluşmuştu ...İzlediğini sandığım bir çift göz , eylemini durdurup gitmişti…
Dönüş yolculuğumu hızlı bir şekilde gerçekleştirdim…Salonun penceresini açmamın hiçbir sakıncası olmadığını bilerek yeterli soğuğu elde edebilecektim…”Pencereyi kapatır mısın?” şaşırmış gözlerini daha da şaşırtmak istedim…Pencereyi büyük bir kapıyı açıyormuş gibi açtım ve pencereyi korumaya çalışan perdeyi de çekerek kornişlerinden söktüm…”Kapat şu pencereyi çok üşüdüm!” …Hiçbir şey yapmadım…Sessizce “lanet olsun”larını içimde hissettim…
Ayaklarımı sürüyerek koridora doğru ilerledim…Artık sabırsız olduğunu ve benimle kavga etmek uğraşında olduğunu düşündüğüm bir çift gözü davet edercesine koridorun ışıklarını açtım , kapattım…Bu eylemi dört bin kez yaptım…İçimden hızlıca bir soğuk dalgası geçtiğini hissettim…
Odamın kapısına geldiğimde kendimi yere bıraktım ve başımı dizlerimin arasına alıp bana soru sorulduğunu düşündüm…”Ne yapıyorsun sen ya ! Ne yapıyorsun?”
“Hiçbir şey” dedim kendi kendime…Bana kimse alışamamıştı ki…
0 yorum galiba:
Yorum Gönder