RSS

Günlük burcunuz...1 Kasım 2009 (Sıradanlığa katıl...)

Koç (21 Mart – 20 Nisan)
Koçlar sizleri hareketli bir gün bekliyor…Kendinizi yormak isteyeceğiniz bir gün…Ama bundan sonra pişman olduğunuzda bizi de çok suçlamayın…Yeni fırsatlar olabilir , bunları değerlendirin…Bu fırsatların ne olduğunu çok merak etmeyin…Bize sormayın ;zira biz de bilmiyoruz…

Boğa(21 Nisan-20 Mayıs)
Her zamankinden çok farklı bir gün olmayacak , çok düşünmeyin…Keyifli vakit geçirebileceğiniz ,arkadaşlarınızla haşır neşir olabileceğiniz bir gün olabilir…Parasal olarak sıkıntılarınızı aşmak için daha ne bekliyorsunuz ?

İkizler(21 Mayıs-21 Haziran)
Sürekli yeni başlangıçlar içindesiniz…Bunu biz de anlayabiliyoruz…Gereksiz endişelerinizi bırakıp , çok yoğun iş temposu içinde kendinizi bulabileceğiniz bir gün içinde olacaksınız…Karşınıza çıkan iş fırsatlarını elinizin tersiyle itmeyin…

Yengeç(22 Haziran-22 Temmuz)
Sakin bir günün ardından , yine de kendinizi yorgun hissedebilirsiniz…Parasal ve iş ile ilgili konularda aktif olmadığınız görülüyor…Kararlarınızı yaptığınız bir takım deneylerden sonra veriyorsunuz…Aceleci olmadığınız bir dönemin ilk gününe giriş yapıyor olabilirsiniz…

Aslan(23 Temmuz-23 Ağustos)
Sıkıntılarınızı aştığınızı düşündüğünüz anlarda temkinli olmayı elden bırakmamanız gerekecek bugün…Maddi olarak sıkıntılı bir döneme giriyorsunuz…Duygusal olarak yoğun olabileceğiniz bir gün…Aşktan yana emin adımlarla ilerliyorsunuz…

Başak(24 Ağustos-23 Eylül)
Aktif bir gün geçirmeniz olası…Haberleşmenizin yoğun olabileceği bir gün olacak…Kararlarınızda ailenizden gelebilecek tepkilere aldırış etmeyişiniz onları kızdırıyor olabilir…Maddi olarak sorununuz yok günün ilerleyen saatlerde az miktarda para elinize geçebilir…

Terazi(24 Eylül-23 Ekim)
Geleceğe dair önemli kararlar alabileceğiniz bir gün…Her anlamda fikir alış-verişinde bulunup , arkadaşlarınızla bunu paylaşabileceğiniz bir gün olacak…Kendinizi zor durumlarda hissettiğinizde , yine kendinize danışıp bu sorunları aşabileceksiniz…Korkusuz davranabileceğiniz bir gün…

Akrep(24 Ekim-22 Kasım)
Günün erken saatlerinden itibaren düşük tempoda başladığınız işleri öğlen saatlerinde hızlandırmanız gerekebilir…İkili ilişkilerde kendinizi çok önemsiyorsunuz…Bugün bir yakınınızdan alacağınız haberle kendinizi çok daha iyi hissedebilirsiniz…Yardım yaptığınız insanlar size geri dönecekler…

Yay(23 Kasım-21 Aralık)
İş temponuzu ayarlayamadığınız bir gün olacak…Ani karar değişiklikleri yapmanız olası…Daha önceden düşündüğünüz planlarınız bir yakınınız tarafından takdir edilebilir…Duygusal yönden çok açık olabileceğiniz bir gün…Kendinizi sıkmıyorsunuz…

Oğlak(22 Aralık-20 Ocak)
Sıkıcı bir gün olacağını söyleyebiliriz…Kısa yolculuklarla gününüzü renklendirebilirsiniz…Alacağınız haberler doğrultusunda , yeni iş imkanlarını zorlayacaksınız…Parasal olarak , cimri davranabileceğiniz bir gün…Paylaşımcı olmaya bakın…

Kova(21 Ocak-19 Şubat)
Bulunduğunuz ortamdan sıyrılıp , farklı yerlere gezi düzenlemeniz olası…İşlerinizi hallettikten sonra arkadaşlarınızla birlikte olmak sizin için hoş bir aktivite olacak…Sevdiğiniz insanları önemsediğiniz , pozitif bir gün olabilir…Günün ilerleyen saatlerinde hoş bir sürpriz ile karşılaşabilirsiniz…

Balık(20 Şubat-20 Mart)
Son derece duygusal olarak yoğun bir gün olacak…İçinizde biriktirdiğiniz konuları dışarı yansıtmayacaksınız…Hayata olumlu bakıyorsunuz ve beklentileriniz büyük…Korkularınızı aşmayı hedefleyeceğiniz bir gün olacak…

Şimdi kendi burcunuzla ilgili yorumları okudunuz…Aslında zor da değilmiş gibi geldi bana her gün gazeteye burçlarla ilgili şeyler yazmak…Ne kadar doğrudur bilmiyorum…Doğruluk payı da var çünkü bazıları çıkıyor…Bilemiyorum…

Sempatik Değilim...

‘Geçenlerde elime geçen büyük Nescafé paketinin üstünde bir yazı gördüm, inanmadım ilk başta… Olasılık verdim yine yanıldığımı hissettim…”Bu paketten 120 fincan kahve keyfi çıkar” yazıyordu…Yani anlamıyorum , insanlara yalan söylemenin ne gereği var ? Reklam olsun diye yaptıysanız da hem ben o kadar kahve bağımlısı bir insan değilim hem de Nescafé almam için bu açıklamayı eklemenize gerek yok…Kaldı ki Nescafé’yi de öyle fincana koyup içmiyorum ben…Bir kupaya iki tatlı kaşığı Nescafé koysak-ki standardı budur-diye düşünüyorum , toplamda söylenilen 120 fincan ile uzaktan yakından alakası yok…

‘Coffee-Mate denilen şey güzel bir icat…İsmi de zaten cana yakınlık teşkil ediyor…Kahveye ortak olan ve ona ‘arkadaşlık’ yapan bir şeyin , onu rezil edeceğini düşünmüyorum...Bu arkadaşın Nescafé’nin asil yanını bozduğunu düşünenler olabilir ama kahve de çok acı içilmiyor ki…Acı içeceksem zaten kesinlikle tercihim Türk kahvesidir bundan vazgeçmem…Evet ukalayım…

‘Yeri gelmişken asil tarafı dedik kahvenin , nasıl oluyor demeyin…Siz 3ü1 arada şeklinde tarçınlısından , Hindistan cevizlisine kadar her türlüsünü denemeyip , saf Nescafé içmeyi tercih ettiğinizde ; o da hayli hayli asil havaya bürünecektir…Zaten eskiden böyle uyduruk kahve türleri yoktu…Hala da içmem fındıklıdır , cevizlidir…Olmamalı bence…Adamlar boşuna “Gold” üretmemişler…Altını bilirsiniz…

‘Sanırım geçenlerde televizyonda gördüm şöyle bir reklamdı : “Hayaliniz zayıf olmak mı?” Burada demek istediğim şey şu : insanın hayalleri bu kadar yavan bir şeyle kısıtlı olamaz…Bunu düzenleyen reklam yapımcılarının ise bunu sallamadığını biliyorum…Ben de reklamcı değilim zaten...Ben vermek istediği mesaja bakıyorum daha çok…Sanırım televizyonların son zamanlarda insanları sürüklemeye çalıştığı psikoloji : onları “küçük hayaller kurmaya” yönlendirmek şeklinde oluyor…Küçük hayaller kur , onları elde et ve mutlu ol…Daha da önemlisi başarılı olduğunu san…

‘Oysa insanın hayalleri bence , onun kendi beyninde kurduğu en güçlü barajları bile yıkalabilecek sel gibi olmalı…Bunu aşarsa zaten , gerçekten gerçekleştirmiş olur isteğini…

‘Saatlerin geri veya ileri alınması konusunda benim görüşüm elbetteki pragmatist bakmak olacaktır…Düşüncem şu şekilde tezahür edebilir : Okula ne kadar geç gidiyorsam o kadar iyi…Saatlerin ileri alındığı yaz döneminde bunu çok önemsemesem de ; kış saati uygulaması birebir okul zamanında olduğu için , sanırım saatlerin geriye alınmasını daha çok seviyorum…

‘Televizyon seyrederken , sevmediğim ve biraz da korktuğum bir durum var o da : gayet güzelce bir kanalı seyrederken birden elimin yanlışlıkla kumandaya gitmesi ve bunun “karıncalı kanalın” açılması ile sonuçlanması…Karanlık bir ortamda iseniz ve televizyonu kısık sesle izliyorsanız bu karıncalı kanalın ortaya çıkması sizi dehşete düşürebiliyor…Mümkünse böyle kanallar olmasın…

‘Aynı korku ve gerilimli dakikaları uzunca sessiz bir şekilde dururken , içmek için yanıma aldığım su şişesinin – ki bu şişe genellikle 1 lt. Coca-Cola şişesidir – birden patlaması…Garip bir olay bu ama yeterince ürkütücü…

‘Son olarak , sakızlara değinmek istiyorum…Ukalalık yapmak istiyorum elbetteki : şekerli sakız tam bir zaman kaybı…Sakızdan alınan zevki minimuma indiriyor bence…Çok enderdir şekerli sakız çiğnediğim ; çiğnersem de hala bulabiliyorsam "Şıpsevdi" alırım…Bunu almamın nedeni tabii ki de içinden çıkan aşk ile ilgili şeyler değil…Tamamen küçüklükten beri aşina olduğum bir tat ve çok da güzel olduğu için tercihimdir…Onun dışında Falım sakız favorimdir ; mavi veya yeşil renkli olanından vazgeçmem…Falım sakız hariç çiğnemem böyle de bir saplantım vardır…

Üşenmedim araştırdım :
Edessa : Şuanki Şanlıurfa ilinin eski adı…
Komagene : Şuanki Adıyaman ve çevresinde bir zamanlar hüküm sürmüş uygarlık…

Sempatik Değilim...

Gereksiz bir bilgi…
‘Ego kartı alırken dikkatimi çeken bir konu var o da sizin kartı aldığınız kişiyle aranızdaki gizli rekabet…Görünmez savaşın kahramanı olmak ise zor değil…Görev başındaki kişi çok yoğun ve umarsız olacağından ondan indirimli kart almak için yapacağınız tek şey : direk onbir TL vermek…Aksi takdirde tutup da yirmi TL veya onbeş TL verdiğinizde size gıcıklık yapabiliyor…Nasıl ? derseniz , size “pasonuz” olup olmadığını soruyor…Genellikle sizde paso filan olmadığı için zor durumda kalabiliyorsunuz…Bu yöntem dışında kart alınan yere kulaklıkla yaklaşıp umarsızca da davranabilirsiniz…Ukala olmak iyidir…Ayrıca gidip çok genç bir görevliden kart almaya çalışmayın , ters sonuçlar ortaya çıkabilir…

‘Sevmediğim bir başka durum ise dolmuşta para üstü istemek…Tabii herkesin başına gelmiştir ama küçük miktarlardaki para üstünü istemek tam bir eziyet haline geliyor benim için…En arkaya oturmuşsam ve para üstüm gelmemişse de aynı eziyeti hissediyorum…Burada aslında garipsediğim şey sesimin bana ait olup olmadığını sorgulamam…Bundan çok haz etmiyorum…Kendi sesimi de beğenmiyorum diyebilirim…Onun için ya en öne oturuyorum dolmuşta ya da tam para veriyorum…Bir yetmiş…

‘Bütün kadın ırkında gözlemlediğim bir hareket var ve gerçekten anlamıyorum…Sanırım genetik bir şey…Birisi de çıkıp bana bunun mantığını anlatırsa çok sevineceğim…Bazen diğer elin de yardımını alarak kendini serinlettiklerini düşündükleri nefes alma hareketi…Kendi yüzlerine ve boğazlarına doğru yapıyorlar bu hareketi...Sıcaktan bunaldıklarında yapıyorlar ama yine de bir etkisi yok…Dikkat ettim yaş sınırlaması da yok bütün kadın ırkı bunu yapıyor…Garipsiyorum…

‘Eskiden duvarda sırtımı kaşırdım…Bu hareketten aldığım manyak zevkle birlikte sırtta oluşan o acı hissi tamamen nötrleşebiliyordu…Bunu artık deneyemediğim için üzülüyorum diyebilirim…Belki de gerek duymuyorum , ama başka hiçbir yüzey sırtınızı daha iyi kaşıyamaz…İddia ediyorum…

‘Sevmediğim durumlardan birisi de ; bir yere oturduğunuzda sayınız eğer üçten fazla ise ortada konuşulan konunun saçmasapan bir şey olması ve o karmaşanın yarattığı görünmez sıkılganlık…Çok kişi daha eğlenceli oluyor diye düşünenleriniz olabilir tabii ki hak veriyorum ama bunun dışında yine de sohbet ettiğiniz kişi sayısı biri veya ikiyi geçmiyor…Amaç yine de toplanıp gitmek…Bu yani…

‘Bana kalırsa bir kişinin derdini çok daha iyi anlayabilmek için teke tek görüşmek lazım…Çünkü kişinin toplum içinde söyleyebileceği şeyler farklı , bir başkasına söyleyebileceği şeyler farklı olabiliyor…Toplum içindeyken yalan oranı çok daha fazla oluyor…Sadece biriyle konuştuğunuzda ise yalan söylediğinizi karşıdaki kişinin anlaması daha kolay ve bence bu yol daha samimi…

‘Ağızdan nefes almak zorunda kalmak çoğu zaman kötü bir şey…Kapalı bir yerdeyseniz bu baskı sizi deli edebiliyor…Burun deliklerindeki mukozanın varlığı da beni sinir ediyor…Hiç olmasa da rahat rahat nefes alsak fena olmazdı…Ama insan anatomisi anlaşılmaz…

‘Son olarak , diyeceği birden fazla şeyi olanı değil de , diyeceği “bir” tane ama anlamlı olan insanları daha çok seviyorum…

A B C Ç D E F G Ğ H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z...

…Selam , naber ?
Q : İyiyim, senden naber ?
…Çok sıkıldım…
Q : Niye ya ? Neyden sıkıldın ?

_______________________________________________

…Pazartesi’den ve o günün getirdiği sorumluluklardan…Daha öncesinde zaten Pazar gecesinden…Erken uyumam gerektiğini-buna zorunluluğunu demem gerekir-bilmeme rağmen bunu her defasında başaramamamdan…Erken uyandığımda ise yine aynı duygular içinde küfür etmemek için kendimi alıkoyamayışımdan….Matematik derslerini Pazartesi’ye koyan müfredattan…Hala o dersi almasam dahi geçmişten getirdiği alışkanlıkların beni hala sinir etmesinden…Sabah uyandığımda soğuk bir dünyaya adımımı yine aynı sıradanlıkla atmaktan…Kahvaltı niyetine peynir ve tatsız tutsuz iki üç zeytin yemekten…Bu yazıyı buraya kadar okuyup ardından devamını okumayı bir süre daha deneyip ondan sonra vazgeçecek olan insanlardan…İnsan demişken çok şey anlatacağımı unutmamalıyım derken bazı şeyleri unutup ; “ne diyeceğimi unuttum” demekten…Okulla ilgili çoğu şeyden değil artık sınırını aşmış bir şekilde okulla ilgili her şeyden…Genelleme yapmaktan bazen…Çok eleştirmekten ve eleştirilmekten…Sıradanlığın ve monotonluğun ‘çok normal’ olarak görüldüğünü kabullenemeyişimden…Sürekli aynı şeylerin olmasından…Yaşam hakkında atıp tutmaktan ama bir yandan da sürekli tavsiye almayı ihmal etmemekten…Giydiğim giysinin bazen gerçekten üstüme yakışmadığını düşünüp , çıkarıp yerine her zamanki giydiğim şeyleri giymekten…Yürüdüğüm yolları tekrar yürümekten…Yokuş çıkarken gereksiz yere kendimi yorup sonra nefes nefese kalmaktan…Ceplerimi sanki her an bir şey kaybolacakmış gibi kontrol etmemden…Dolmuşun dolu olmadığını sanıp önümden geçerken bu beklentimin tuzla buz olduğunu o an anlamaktan…Otobüse yer olmasa dahi yine de binme zorunluluğumdan…Trafikten ve yoldaki anlamsız kavgalardan…Dolmuşta para verirken tam param olmamasından…Ah! yine okuldan…Onun turnikelerinden…İçine adım attığım sahte dünyanın masalsı anlatılışından…Buna rağmen kendimi kandırıyormuş gibi rol yapıp , aslında insanlara rol yapmaktan…Ders anlatmayan , anlattığını sanan , “profesör” lakabını hak etmeyen insanlardan…Derse zamanında gelen öğretmenlerden…Derse zamanında gelmeyen ama zamanında gelenlerle aynı kağıda imza atan öğrencilerden…Hala kendini ilkokulda zanneden öğrencilerden…Bununla birlikte bunu bir evcilik havasında oynamayı görev edinmiş öğretmenlerden…Ezberci eğitimden…Kurduğu cümlelerin hiçbir yaratıcı yanı olmamasına rağmen basmakalıp şeyleri tekrar tekrar anlatan öğretmenlerden…Blok dersten…Derste konuşmuş olmak için konuşanlardan…Tahtayı görememekten kimi zaman…Buna rağmen gözlüğümü takmam gerektiğini bilip bunu yapmamamdan…Eğitimde gerçekten halihazırda bir disiplin olmamasından…Disiplin kisvesine bürünüp aslında yalan yanlış şeylerin saatlerce başıma kakılmasından…Kendi içimde disiplinsiz olmamdan…Bir konu hakkında çok konuşmamdan…Susmak isteyip susamayıp , insanları kırmaktan ve yanlış anlaşılmaktan…Okulda geçen süre hariç dışarıdaki sürenin gerçekten çok farklı olmayacağını bilmemden…Aynı şeylerden…”Çalış , çalış , çalış , tembel olma” cümlesinden…Çalışmaktan…Bir süre önce çalışabildiğimi anımsayıp ama bunu şimdi yapamadığımı kimseye anlatamamaktan…Veya kimsenin anlamamasından…Cidden insanların beni anlamamasından ve dinlememesinden…Susup , yalnız kalmaktan…Ne olduğumu ? Nereden gelip nereye gittiğimi düşünüp , bir sonuca varamamaktan…Havanın parçalı bulutlu olmasından ziyade çok güneşli olmasından ve mevsim normallerinde olmamasından…Dönüp çevreme baktığımda , “inanılmaz” diyebileceğim şeylerin neredeyse hiç olmamasından…”Gamsız” olamamaktan…Giderek yaşlanmaktan…Sokaklarda top oynayan çocukları görüp , halısahada bile maç yapamamaktan…Kilo aldığımı düşünmekten ve gerçekten öyle olduğunu bilmemden…Kavga etmemekten…Her şeyi anlayışla karşılarmışım gibi görünmekten…İnsanların giderek beni garipsemesinden…Bunda benim suçlu olmayışımdan…Ne olduğunu anlamadığımda ne olduğunu anlatabilecek tek bir insanın bile bulunmamasından…Sadece kendini düşünen bencil insanlardan…Benim onları öyle düşünmemin onları hiç alakadar etmediğini bilmemden…Kimilerine püskürmeyip hala kendi içime atmaktan…Susmaktan…Tekrar tekrar aynı şeyleri yapıp , umursamamayı ritüel haline getirmiş insanlardan ve kurumlardan…Merak edip de merak ettiğini sananlardan aslında hiç ilgilenmeyenlerden…Önemsemeyenlerden...Önemsenmediğimi düşünmekten...Kendi yağında kavrulanlardan…Adaletin önemini bilmeyenlerden veya insan olmanın ne demek olduğu hakkında hiçbir fikri olmayanlardan…Bildiğini göstermek için “ben biliyorum bunu” diyenlerden…Gösteriş meraklısı insanlardan…Tekrar sevmediğim otobüslere binip , zaten nereye gittiğini bilmemden…Otobüse bindiğimde ise an be an bu saydıklarımı bir daha düşünmemden…Aklımdan atmayı denediğimde , denemekle kalmış olmaktan…Ola ki denedim ; yine de şu sonuca varmaktan : “Herkes neden böyle ? “…Dünyanın açlıktan ölen insanlarını düşünmekten ve onlar için bir şey yapamamaktan…Dünyadaki adaletsizlikten ve kendi yandaşlarını kayıran insanlardan…Bunları hiç mi hiç sallamayan , gayet “mutlu” insanlardan…Daha sayamadığım nice rezil , bok şeylerden…Şuan içinde bulunduğumuz yaşam için ”Hayatın senin tekdüze ama renklendirebilirsin” yalanını sunan insanlardan ve buna hak veren insanlardan…Bunu söylemenin yalan olduğunu bilmeyenlerden…Genel olarak yalancı ve iki yüzlü insanlardan…Doğal olamayan insanlardan…Bir dediği diğerini tuttu diye , her dediği her dediğini tutacağını iddia eden insanlardan…Dönüp arkama bakmadığında , arkamdan atıp tutanlardan…Bazen o an için bilmesem bile , bazı şeyleri sezdiğim zamanlardan…Anlık zevklerden…Yenilgilerden…Tuttuğum takımın yenildiği zamanlardan…Eşyamı kaybedip , uzun süre bulamamaktan ve bazen sonsuza kadar yitip gittiğini anlamamdan…Bazı şeyleri anlatamadığım dakikalardan…Bazılarının ise kendi içimde saklı kalması gerektiğini zaten anlatamayacağımı bilmemden…Şuana kadar iyi olduğu söylenen şeylerin iyi olmadığını anlamamdan…İyi kötü kavramlarını zaman zaman karıştırmamdan…Hayatın gerçeklerinden çoğu zaman…Üşengeç olmamdan ve bunu düzeltmek için çaba gösteremememden…Yargısız infaz edilmekten…Bu konuyu uzun uzun anlatmam gerekliliğinden ama bunu yapmayacak oluşumdan…Aklıma geldikçe deyip aklıma gelene kadar geçecek olan sürede olacak “aynı” şeylerden…Bunu anlamayacak olan insanlardan…Anlayacak birinin çıkıp da beni bulmasının çok çok çok zor olacağından…İnsanlardan…

Sıkılmadığım her bir andan…
Sıkıldım…

Sempatik Değilim...

‘Geçenlerde , geçenlerde dediğim bir iki hafta oluyor , elektrik süpürgesi için torba almam gerekti…Bununla ilgili demek istediğim birkaç bir şey var : bunun torbasız versiyonu üretilemiyor mu ? Nefret ettim o gün aramaktan…Üretildiyse de ben bilmiyorum…Su ile ilgili olan modellerinin dışında tutuyorum bu dediklerimi…Bir ikinci konu elektrik süpürgesi dediğin şeyin otomatik olması gerekmez mi ? Neden torba alıyoruz ? Herneyse…

‘Bir kişi tarafından görevlendirilip , o işi yaparken , işin gereksiz olduğunun anlaşılmasının üzerine , o kişinin çıkıp “aa gerek yoktu aslında” gibi bir cümle kurmasından ve bu durumdan nefret ediyorum…

‘Kafama takılan başka bir konu ise “acele vesika”…Acele vesika , sanırım bizim toplumumuzun özelliğinden kaynaklanıyor olsa gerek ; işleri son ana yetiştirme huyunun bir uzantısı gibi…Bütün işleri yapalım da , acele bir vesika da çektiririz gibi bir mantık mı var acaba ? Sevmiyorum bunu…Onun dışında vesika fotoğraflarımız hızlı çıkıyor bu yüzden de acele deniyor olabilir…Birincisi evet benim varsayımımdı ikincisi doğru olan sanırım…Ama yine de şu var vesika dediğin şeyde iyi çıkman önemli o yüzden acele çıkmasına gerek yok bence…Bilemiyorum…

‘Baklavayla ilgili daha önce bir şeyler söylemiştim sanırım…Bununla ilgili yeni bir şey görmesem zaten konusunu açmayacaktım ama öyle böyle değil…Dikmen caddesinde polisevine doğru giderken vadi tarafında bir baklavacı var…Orada diyor ki “Baklavalarımız günlük olarak kargoyla Gaziantep’ten getirilmektedir…” Yalan değil gidip bakabilirsiniz…
Baklavayı çok severim , ama bunun bu kadar abartılması benim bir süre baklavadan uzaklaşmama neden oldu diyebilirim… Baklavadan tut diğer bütün tatlıları biz taze yemek isteriz ; kargoya nasıl güveneyim ? Zaten Gaziantep’te yemek istesem çok güzel baklavacılar var gider orda yerim…Güllüoğlu favorimdir…Bu arada cevizli baklavayı sevmedim , sevmiyorum , sevmeyeceğim…*

‘Bu dejavu olayı çok ilginç gelir bana…Ben bunu yaşamıştım , evet aynen böyle olmuştu demeyi seviyorum…Zaten olduğundan yani , ukalalık olsun diye değil , gerçekten…

‘Para konusunda eleştirmeyeceğim şey yok…Kısacası , para adına yaşanılan yaşamlardan , para söz konusu olduğunda herkesi satabilecek kişilerden , paradan başka bir şey düşünmeyen insanlardan , parayı yaşam amacı yapan insanlardan ve her şeyin para olduğu dünyadan nefret ediyorum…Paraya bakış açım benim farklı biraz : kendime yetecek kadar olsun isterim , biraz olsun parama sahip çıktığımda ise eleştirilmemi anlamıyorum…Bencillikle filan suçlanıyorum…Kendime yetmeyecekse o para harcadığımda bunu adam gibi kullanmalıyım diye düşünüyorum...Kimilerinize göre ukalayım evet…

‘Fair-play ruhlu insanları seviyorum…Cidden bunu gönülden yapabilen insan az…Otobüste gördüm iki üç gün önce…Adam ,oturacak durumda olmasına rağmen bir başka kişiye yer verdi…Hem de yer veren kişi yer verdiği kişiyle aynı yaşlardaydı diyebilirim…İşte gerçek insanlık bu olsa gerek…Bunu , doğru ve adil buluyorum…İyi bir şey…Bunun dışında yer arayan ve insanları kaldırmak isteyen tipler hakkında yorum yapmıyorum , gerek yok…Ha , yorum gerekirse hadi yaptım : “kendin çabala otur , hazıra konma…”

‘Otobüslerde veya metroda (daha önce söyledim mi bilmiyorum) ters koltuklar var ya…Yani gidiş yönüne göre ters oturulan koltuklar…Oraya oturmaktan çekinen bir takım insanlar var…Dikmen’den bindim Ego otobüsündeyim , on onbeş dakika boyunca kimse oturmadı o dediğim yere…Anlam veremiyorum , bağnaz bir düşüncenin esiri mi insanlar acaba burada ? Veya bir oyun mu sergiliyorlar…Midenin bulanması diye bir şey söz konusu değil , o bir yalan denemeyen anlayamaz…Hem oraya oturunca otobüs farklı bir yere gitmiyor…Üstüne üstlük ters koltuklara oturmayan insanlar kendilerince normal saydıkları yere oturmak için insanları rahatsız eder biçimde bekliyorlar…Bunu da sevmiyorum…

‘Amenna , kimin yerinden kalkacağını tahmin edip , orası için taktiksel bir uğraş veren ve bunun için savaşan insanları takdir ediyorum…Bunu yapmak önemli bir şey…Kimi zaman ukalalık kim bilir…

*:Güllüoğlu’nda bir baklava yemiştim , tadı ağzımdan gitmez…Bulabilen varsa söylesin , böyle çok şireli değil…Harika bir tat…