Dün gece bir yazı yazmıştım ve yaklaşık bir saati aşkın bir sürenin sonunda , ctrl+a , del + ctrl+s kombinasyonuyla bunu yok etmiştim...Aslında bunu sık sık yapıyorum...Kendimi neden eleştirmeyim ki diye düşündüğümden bu yazıyı yazmaya karar verdim...Aslına bakılırsa insan, kendi iç sorgulamasını yaparken acımasız oldukça daha bir zevk alabiliyor diye düşünüyorum...Bunu yaparken bu durumun kimsenin umurunda olmaması da ona ek bir özgüven sağlıyor olabilir...Kendimle çelişmek sanırım yaşadığımın kanıtı bu noktada...Kendisiyle çelişmeyen bir insanı düşünün ? Robottan farkı nedir bu insanın ? Yaptıklarında her bir adımını hesaplayan ve düşünen , işler düşündüğü gibi gitmediğinde bunu yalnızca yaptığı planlarda bir eksiklik olarak addeden insanları düşünün...İnsan tutarlı olmamalı bence...Tutarlı olmaya çalışırken yaptığı yanlış eylemler , cidden tutarsız olduğu eylemlerden daha zararlı diye düşünüyorum...Kendime baktığımda , bunu önceleri bir sorun olarak görürdüm ama sonrasında doğru ve yanlışları birbirine karıştırmaya başladığımdan beri önemsemez oldum...Bilmiyorum...İnsanlar bana aptal veya salak dediklerinde bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum...Mantıklı düşünmekten sıkılmış bir insanın iç çığlıklarını eminim birçoğunuz anlamıyordur...Zaten bu durum insanların işine gelmez , doğru söyleyeni dokuz köyden kovdukları için...Yanlış söylemek , doğruyu olduğundan farklı söylemek her zaman daha güzel ve eğlenceli...Yalan belki de bu yüzden tatlı...Tatlı ve güzel olan kısa sürüyor ; ama doğru ve gerçek her zaman daha kalıcı ve acı oluyor...Bilmiyorum , bazen yaptıklarımdan ben bile emin olmuyorum , insanlara kendimi yansıtamadığım sürece kendimi bulduğuma inanıyorum ve bu yüzden kendimi biraz soyutladım diyebilirim...Onlar bunu önemsemediği için , kendi umarsızlığıma biraz daha katkı sağlamış oluyorlar bilmeden...Bu da benim istediğim şey zaten...Kesinlikle bilmek , öğrenmek bazen bilmemenin yanında değersiz kalıyor..."Cehalet mutluluktur" diyorum...Evet gerçekten mutluluk...Öğrendiğini sandığınla , bilmediğini kavramak arasında çok fark var...Bilmediğini kavramak her zaman daha hoş , daha çok çaba sarf edilmesi gereken ve elde edilen , somut bir şey bana kalırsa...
Elbette bunlar , kendi düşüncelerim ve arkasında durmama da gerek yok...Artık insanlarda sapıtmanın gerekli olduğunu düşünüyorum...Kuralları yıkmak ancak böyle mümkün olur...Yoksa konuşmak kolay...Herkes konuşabiliyor , ağız herkeste var...Eyleme geçmek ise herkesin harcı değil...Düşünürken bile kendini soyutlayamazken , laf söylemenin seni mutlu eden bir tarafı olmasa gerek...Hayat zaten kısa ve elinde tutabildiklerin sınırlı , sahip oldukların sahip olamadıklarından daha az...Fikirlerin ise tamamen senin beyninde ve dışarı çıktığı anda dehşet saçabilecek nitelikte...Geçenlerde bir yazı gözüme takılmıştı ve çok beğenmiştim...İstediğini yapabildiğinin farkına ne zaman varacaksın ? mahiyetinde bir yazıydı...Evet gerçekten ne zaman varacaksın farkına bunun ? Farkına varmadan geçirdiğin sürenin bittiğini anladığında ise çok geç olacağının farkında değilsin...Her şeyi bilmeye uğraşmıyorum...Bilgili olmak belki de en büyük zehir...Heyecanı yok...Kurallı ve negatif...Dünyanın çok küçük bir yer olduğunun farkında olmadığın zaman , kendini çok büyük zannedersin...Dev aynalarıyla dolu bir evde yaşarsın ve bakış açın daralır , çünkü artık her şeyi biliyorsundur ve mutlu değilsindir...Düşünsene her şeyi biliyorsun , merak etmeye ihtiyacın yok...Keşke hafızamı silmek gibi bir seçeneğim olsaydı...Böylece daha saf ve temiz bir beyne sahip olurdum...Dünyadaki her şeyi gördüğümü , yaşadığımı iddia etmiyorum...Kendimi bildiğimi hiç sanmıyorum...Bilmek istemiyorum...Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapmak istiyorum...Ben 'salağım'...Evet bunu sen diyemezsin...Bana ukala olduğumu ve düşüncelerimi kanıtlayamadığımı göster...Ben de bunu istiyorum zaten...Amacımın olmadığını anlamanı istiyorum...Bana gerçeği verme , “gerçeğin gücüyle dünyayı fethetmek” değil , bilgisizliğin bedenime hakim olmaya çalıştığı, 'beni' fethetmeye çalıştığı dünyayı istiyorum...
Nefes mi alıyorsun ? İşte busun , arkanda ordularla gel bana , bense tekim...Bana uymak zorunda bıraktığın kurallarla değil , yıkılabilecek korkusunu taşıdığın kurallarla gel...Düşüncelerimle yarattığım dünya seninkinden büyük işte , bunu anla...Bilmek , her şey değil...Bilmemek her şey...Nefes alıp beynini çalıştırdığını mı iddia ediyorsun , gerçek dediğin şeyin gerçek olduğunu mu iddia ediyorsun ? Bunu bana kanıtlamaya çalıştığını gördükçe gülüyorum ve zaten umrumda olmadığını bilmediğin için mutlu oluyorum..."Cehalet mutluluktur"...Ölene kadar biz aptal insanlar,sizin o mantık adını verdiğiniz denizde yüzüyoruz , siz ise o denizde boğuluyorsunuz...Alaycı gözlerle baktığınız insanları kendinize benzetme telaşınız niye ? Bana öğrenmek istemenizin sebebini söyleyin...Bilginin gücünü söyleyin bana , o sahte görüntüyü kanıtlayın bana yalan argümanlarınızla...Duyduğunuz şeylerin , sırf duyduğunuz için doğru olduğunu düşünün , duymak istemediklerinize ise kulaklarınızı tıkayın...Kendinizi var saymayın , her gün yok oluyorsunuz , çürüyorsunuz...Düşünce adını verdiğiniz o değerli şeyin , kendi aleyhinizde olanlarına 'paçavra' deyin , mantıksız deyin , somut değil deyin...Zaten bunun elle tutulur olduğunu kim iddia etmiş ki ? Ben salağım ve aptalım , bana gülün , gülün ki gülmeyi öğrenin...Gülmek nedir onu bilmiyorsunuz bunu öğrenin ve mutlu olduğunuzu sanın...Düşünün ki aptallar her gün size gülüyor ve bu onların zaten bilerek yaptıkları bir şey değil ve bundan mutlular..."Cehalet mutluluktur"...
Sahip olduğunuz teoriler ,formüller, fikirler , hepsi çıkmaz sokak...Buna inanmak istemiyorsunuz ...Artık bırakın şu çok bilmişliğinizi...O sokağın sonunda , kendinizi ölü bulmak en mutlu anınız olmayacak...Bırakın , yaşamak sizin harcınız değil...Bildiğinizi varsaydığınız her şeyin aslında öyle olmadığını düşünün ve anlayın...Doğru ve yanlış diye sınırlandırmayın...Doğru ve yanlışın olmadığının farkına vardığınız anı unutmayı çoktan başardıysanız , çoktan kaybettiniz...
Bana dokunamıyorsunuz , beni cehaletimle mutlu olduğum için eleştiriyorsunuz ve bunu matah bir şey sanıyorsunuz değil mi ? Evet , çok haklısınız...Sizin bütün derdiniz 'haklı olmak' zaten , bilmek , öğrenmek , bilgi sahibi olmak...Sahip olmak , kendinize bile sahip olmak ve düşüncelerinizi zindana atmak...Düştüğünüz karanlık kuyudan sizi çıkaracak olan o bilgileriniz değil...Bunu anlamaya çalışın...Size bakan insanlara , düşüncelerini sorun , önemsemeyin , sorun yine de cevapları dinlemeyin...İşte busunuz...Bilmek isteyip , öğrendiklerinizle korktuğunuz dünyadasınız...O dünya sizin değil , o dünya sahip olmayanların dünyası...Kendinize sormaya geldiğinde iş , bunu yapmayı ancak hayal edersiniz...Kendinizle yüzleşmek , kabul etmediğinizi kabul etmek gibi bir şey sizin için...Gerçekten bunu başarmak istediğinizi ise hiç zannetmiyorum...Bana bilinmeyeni verin , bildiğimi değil...Bilmediğimi söyleyin ki bilmemeye devam edeyim...İşte ben bununla mutlu olurum ancak...Beni eleştirin ve yargılayın , mantık mahkemelerinizde yargılayın ve yargısız infaz edin...Bunu sırf yapmış olmak için yapın , hani konuşmak için konuşuyorsunuz ya onun gibi , çok da zor değil...Suratıma bakıp , gerçekten merak ediyormuş gibi yapıp , sizi anlamadığımı sanıp kendi argümanlarınızı sunmaya-dayatmaya- devam edin , niteliksiz ve çelimsiz , ama sizce doğru...Derdiniz bu zaten...Bir şey bildiğinizi sanıp , bunu biliyormuş kisvesine büründürmek...Karşımda bir şeyleri ispat etme çabanız ise gülünç açıkcası , neden bocalıyorsunuz sürekli ? Bana cevap vermeden önce , kendini cevapla...Ben dinlemekten bıkmam , siz ise duymaya bile tahammül edemezsiniz...Beni asın ve anlamlandıramadığınız her bir şey için , bahane bulun ve bunun için çalışın , çabalayın...Bilginizle sürünün ve bütün sahip olduklarınızla övünün...Bu size has bir davranış...Emin olun hiçbir şeyiniz umrumda değil...Derdinizi yine dert edinin , eklemlerinize nüfuz eden yüklere tekrar boyun eğin ve sürünün...İçinde bulunduğunuz bilgi bataklığında boğulun ve gamla dolu dünyanızda nefes almaya çalışın...Elem, sizi üstünde durmayı becerdiğinizi sandığınız yerin en diplerine çekecektir...Bununla övünün ve artık susun...
Evet sizi anlamıyorum...Anlamak istemiyorum ve yaşıyorum , sizli ama sizsiz kendi 'cehaletimle mutlu' dünyamda...
Sempatik Değilim...
Telefonda konuşurken herkesin konuşma şekli farklılık gösteriyor ama bazı insanları gerçekten anlamıyorum bu konuda...Rahatsız da oluyorum bu durumdan...Daha bugün otobüste bunlardan birine rastladım...Adam ,apaçi müziği versiyon 2 biraz çaldıktan sonra telefonunu açtı ve ne “alo” ne de “efendim” dedi...Elbetteki bunları demek zorunda değildi...Ben de pek kullanmak istemem genelde alo'yu...Adam karşısındakine “ha” dedi yüksek sesle , ardından “hea” dedi dinler modda ,sonra araya “he” diye sıkıştırdı...Konuşmaya geçecek mi diye merakla bekledim ama son olarak “ey” dedi...Bunu bilinçli mi yapıyordu bilmiyorum ama çevresindeki herkes rahatsız olmuştu ve adam farkında değildi...Ondan sonra “ya gelicez abi” falan dedi...Devamını hiç önemsemedim...
Buna ek olarak telefonda bağırarak konuşma mevzusu var ki onu da anlamış değilim...Yani bu da bir tür alışkanlık mı bilmiyorum , en yakınlarım bile bazen telefonda bağırarak konuşuyor...Birincisi bağırınca sesin daha çok gitmiyor bunu bilmen lazım , ikincisi GSM operatörleri de halihazırda şu “çekme” konusunda kendilerini geliştirdiklerini söylüyorlar...Bunu bir ara araştırmıştım ben acaba insanlar telefonda niye bağırıyor diye...Aldığım bir cevap vardı , hala o cevap aklımdadır : “insanlar telefon Türkiye’ye ilk geldiğinde tam olarak nasıl konuşacaklarını bilmiyorlardı ve bu yüzden bağırıyorlardı” ...Aslında bu cevap beni pek kesmedi çünkü günümüzde hala böyle bağırarak konuşan insanlar var ve bunu mantıksız buluyorum...
Teknosa vb. gibi yerlere alışveriş merkezlerine gittiğimde genelde uğrarım...Geçenlerde bilgisayarlarla ilgili bir soru sordum oradaki görevli adama...Soruyu tam olarak doğru soramadığımı düşündüm ama bana yardım da etmediler neyi merak ettiğim konusunda...Genel olarak buradaki görevli adamları anlamıyorum , beyaz veya turuncu tişört giyip ardından ceplerinin üstünde bir isimle öylesine dolaşıyorlar..."G6’lar nasıl bilgisayarlar ,diğer seriden ne farkı var?" diye soruyorum oralı olmuyor...Bir de böyle yerlerde soruyu ilk sorduğun adam tam olarak sorunu cevaplamıyor...İllaki uzakta meşgul olan bir arkadaşını çağırıyor...Bunu da anlamış değilim...Zaten surat olarak pek bir asık suratlılar ve yardımcı olmak konusunda da başarısızlar...Sanırım bunun nedeni oradan çok fazla bilgisayar alınmaması...
Bu yaşadığın şehirden başka bir şehire gittiğinde orada geçirdiğin ilk günkü yaşanan yabancılığı anlamıyorum...Elbette bu doğal bir durum diyeceksiniz ama bu bana hep garip gelmiştir...Neden ki yani? Sonuçta ben de o şehirde yaşayan insanlarla aynı otobüse biniyorum , ben de aynı koltuklara oturuyorum ama sonunda yine ben heyecanlı oluyorum...Veya ben öyle hissediyorum , gözler hep üstümdeymiş gibi(bakın bakın o şehrimize yabancı bir insan)...Meraklı bakışlarım , semtleri tanıma uğraşım filan...Çoğu zaman da zaten yaşadığım şehre yabancı biri gelirse onları hemen tanıyorum ve yardımcı olmaya çalışıyorum ki yabancılık çekmesin...Zaten genel olarak sürekli yol ve yer sorulan bir kişiyim , tipim mi buna elverişli bilmiyorum , her yerin tarifini veren uzman oldum çıktım...
Küçüklükten beri taşıdığım -özünde saçma sapan- bir huyum var...Huy da değil aslında ; içten gelen istemsiz davranış şekli gibi bir şey..."Dışarda yemek yerken , insanların hepsinin bana bakıyor olması ihtimalini düşünmek"...Herkes bana bakıyor diye düşünürüm ve bu yüzden dışarıda yemek yemeyi sevmem...Sevemedim bir türlü...Bu, yanımda başka birileri varken de oluyor , yani karşımdaki insan özellikle beni izliyormuş düşüncesine kapılıyorum...Yine de dışarda yiyorum yemek sorun olmuyor ama genelde hissiyatım bu yönde...Bunun sebebi benim evde yayıla yayıla veya rahat rahat yeme isteğim olabilir , bilmiyorum...Başka şeyler de olabilir...
Son olarak şu "çatalı sağ elle mi sol elle mi tutmalıyız" sorunsalına değineceğim...Ben solağım önceki yazılarımda da bahsetmiştim , ama yemek yerken genelde çatalı sağ elle tutuyorum,bıçak solda...Geçenlerde okulda yemek yerken solla tutmuştum çatalı , bunda da çok zorlanmıyorum , ama anlamadığım durum bunun eleştirilmesi...Yani solla tutunca sanki bir sorun varmış gibi ,insanlara garip geliyor ve neden sağ ile tutmuyorsun diye eleştiriliyorsun...Bazı kişilere göre de çatalı sol elle tutmak artistliğin , aristokratlığın,dine aykırılığın simgesi gibi görülüyor ama bence hiç de öyle değil ,aksine solda tutmak bazen daha güzel oluyor,insanların inadına yapıyorum bunu...Sonuç olarak insan yemek yerken hangi elini daha rahat kullanıyorsa onu kullanmalı bence...
Buna ek olarak telefonda bağırarak konuşma mevzusu var ki onu da anlamış değilim...Yani bu da bir tür alışkanlık mı bilmiyorum , en yakınlarım bile bazen telefonda bağırarak konuşuyor...Birincisi bağırınca sesin daha çok gitmiyor bunu bilmen lazım , ikincisi GSM operatörleri de halihazırda şu “çekme” konusunda kendilerini geliştirdiklerini söylüyorlar...Bunu bir ara araştırmıştım ben acaba insanlar telefonda niye bağırıyor diye...Aldığım bir cevap vardı , hala o cevap aklımdadır : “insanlar telefon Türkiye’ye ilk geldiğinde tam olarak nasıl konuşacaklarını bilmiyorlardı ve bu yüzden bağırıyorlardı” ...Aslında bu cevap beni pek kesmedi çünkü günümüzde hala böyle bağırarak konuşan insanlar var ve bunu mantıksız buluyorum...
Teknosa vb. gibi yerlere alışveriş merkezlerine gittiğimde genelde uğrarım...Geçenlerde bilgisayarlarla ilgili bir soru sordum oradaki görevli adama...Soruyu tam olarak doğru soramadığımı düşündüm ama bana yardım da etmediler neyi merak ettiğim konusunda...Genel olarak buradaki görevli adamları anlamıyorum , beyaz veya turuncu tişört giyip ardından ceplerinin üstünde bir isimle öylesine dolaşıyorlar..."G6’lar nasıl bilgisayarlar ,diğer seriden ne farkı var?" diye soruyorum oralı olmuyor...Bir de böyle yerlerde soruyu ilk sorduğun adam tam olarak sorunu cevaplamıyor...İllaki uzakta meşgul olan bir arkadaşını çağırıyor...Bunu da anlamış değilim...Zaten surat olarak pek bir asık suratlılar ve yardımcı olmak konusunda da başarısızlar...Sanırım bunun nedeni oradan çok fazla bilgisayar alınmaması...
Bu yaşadığın şehirden başka bir şehire gittiğinde orada geçirdiğin ilk günkü yaşanan yabancılığı anlamıyorum...Elbette bu doğal bir durum diyeceksiniz ama bu bana hep garip gelmiştir...Neden ki yani? Sonuçta ben de o şehirde yaşayan insanlarla aynı otobüse biniyorum , ben de aynı koltuklara oturuyorum ama sonunda yine ben heyecanlı oluyorum...Veya ben öyle hissediyorum , gözler hep üstümdeymiş gibi(bakın bakın o şehrimize yabancı bir insan)...Meraklı bakışlarım , semtleri tanıma uğraşım filan...Çoğu zaman da zaten yaşadığım şehre yabancı biri gelirse onları hemen tanıyorum ve yardımcı olmaya çalışıyorum ki yabancılık çekmesin...Zaten genel olarak sürekli yol ve yer sorulan bir kişiyim , tipim mi buna elverişli bilmiyorum , her yerin tarifini veren uzman oldum çıktım...
Küçüklükten beri taşıdığım -özünde saçma sapan- bir huyum var...Huy da değil aslında ; içten gelen istemsiz davranış şekli gibi bir şey..."Dışarda yemek yerken , insanların hepsinin bana bakıyor olması ihtimalini düşünmek"...Herkes bana bakıyor diye düşünürüm ve bu yüzden dışarıda yemek yemeyi sevmem...Sevemedim bir türlü...Bu, yanımda başka birileri varken de oluyor , yani karşımdaki insan özellikle beni izliyormuş düşüncesine kapılıyorum...Yine de dışarda yiyorum yemek sorun olmuyor ama genelde hissiyatım bu yönde...Bunun sebebi benim evde yayıla yayıla veya rahat rahat yeme isteğim olabilir , bilmiyorum...Başka şeyler de olabilir...
Son olarak şu "çatalı sağ elle mi sol elle mi tutmalıyız" sorunsalına değineceğim...Ben solağım önceki yazılarımda da bahsetmiştim , ama yemek yerken genelde çatalı sağ elle tutuyorum,bıçak solda...Geçenlerde okulda yemek yerken solla tutmuştum çatalı , bunda da çok zorlanmıyorum , ama anlamadığım durum bunun eleştirilmesi...Yani solla tutunca sanki bir sorun varmış gibi ,insanlara garip geliyor ve neden sağ ile tutmuyorsun diye eleştiriliyorsun...Bazı kişilere göre de çatalı sol elle tutmak artistliğin , aristokratlığın,dine aykırılığın simgesi gibi görülüyor ama bence hiç de öyle değil ,aksine solda tutmak bazen daha güzel oluyor,insanların inadına yapıyorum bunu...Sonuç olarak insan yemek yerken hangi elini daha rahat kullanıyorsa onu kullanmalı bence...
At
Anlamadığım bazı kalıp sözler var...Deyim atasözü gibi , ama duyduğum zaman anlamlandıramadığım , anlamıyla kendisinin arasında da herhangi bir bağlantı bulunmayan sözler bunlar...'Bilmemek değil öğrenmemek ayıp' deyip çoğu zaman anlamlarına bakıyorum veya soruyorum , sonra sanki çok matah bir şeymiş gibi “vay canına” dediğim oluyor bu sözlere...Türk toplumunda “at” çok önemli olduğu için onla ilgili bir sürü de söz var...İşte onlardan bazıları :
“At hırsızı...”
“At hırsızı” nedir yani bir türlü anlamıyorum...Bir insan çalınacak şeyler arasından gidip de bir atı ne için seçer ? Atı , atsan atılmaz , saklasan bir yere saklanmaz...Atın sana itaat edip etmeyeceği de muallak...Ama çalınıyor nedense...Elbetteki bu sözün anlamı bu değil...TDK’ya göre bu sözün anlamı :
at hırsızı a. Kılık kıyafeti ve davranışları güven vermeyen kimse.
Toplum içinde çoğu zaman kullanıldığına şahit olduğum bir söz bu...Birisinin tipine bakıp “ulan bu adam da az at hırsızı değil ha” denildiğini duydum...At hırsızı olarak nitelenen adam acaba günde veya haftada kaç at çalıyordur ? At çaldığına göre büyük bir yılkı sahibi bir insandır galiba, gözümde öyle canlanıyor...Tabi şehir yaşamında biraz zor olacağı için şehir dışında olabilir bu yer...Kılık kıyafete bakıp bir insanı yargılamak ne kadar doğru bilmiyorum...Fakat “at hırsızı” denilen kişiye böyle bir yakıştırma yaparken insan biraz da neşeleniyor nedense...Bu yakıştırmayı yaparken genelde yanındaki kişiye bunu onaylatma ihtiyacı hissediyorsun...Beraber gülüyorsun , üstüne üstlük “at hırsızı” olan adam bu olaydan tamamen habersiz...İnsanlar çeşit çeşit işte ; güven vermeyen birinden bahsederken bile önemsemeyebiliyoruz...Bunun nedeni sanırım “at hırsızı”nın daha çok kılık kıyafetiyle alakalı...At hırsızı ne giyer acaba ? Hırsız olduğundan ötürü biraz değişik giyiniyor olabilir , bilmiyorum...Benim özellikle takıldığım nokta bu adamın at çalması...At çalıyor ve bu durumdan gocunmuyor...Kleptoman bir insan olma olasılığı da yüksek bu adamın...Bu sözün geçmişini araştırmadım ama eski olsa gerek diye düşünüyorum ; o zamanlarda genel olarak değerli bir şey olarak at çalınmış olabilir...Hala günümüzde böyleleri varsa , onlara hayatlarında başarılar diliyorum...
“Yolcunun atı tavlanmazmış...”
Bu sözü de misafirliklerde filan tam kalkma anında duyabilirsiniz...Gerçi çok yaygın kullanılmıyor günümüzde ama eskiden beri bu sözü duyuyorum ben...Hiçbir zaman bulunulan ortamda kalkma işlemini gerçekleştirecek yetkiye sahip olamadım ama , bunu gerçekleştiren kişiden hemen sonra bu sözü kullanmayı seviyorum...Saçma sapan bir vurgulama isteği oluyor bende bu sözü...Esasında “bir yere gitmeye karar vermiş bir insana dur gitme diyemezsin” anlamına geliyor bu söz...Fakat yine atla ilgili bir durum söz konusu burada da...Yolcunun bir atı var ve ev sahibi veya her kimse o kişi,onun tarafından yolcunun atı tavlanıyor bir şekilde ve yolcu atına binip gidemiyor...At tavlandığı için orada kalmayı yeğliyor bu tür durumlarda...”Delikanlının son sigarası istenmezmiş” sözü gibi bir söz bu...Bu sözle ilgili asıl saçma olan bir yere gitmek isteyen kişinin atının tavlanması...Zaten ev sahibi denilen kişinin “biraz daha otursaydınız , valla bırakmam” yalanından sonra bir de yolcunun atını tavlamasını beklemek saçma olur...O yüzden , bir yerden kalkan kişi için de bu sözü söylemek gereksiz gibi geliyor bana ama yine de kullanılıyor...
“At binmek”
Son olarak gıcık olduğum “at binmek” söz öbeği var ki , beni böyle kıllandırır ne zaman duysam...Etken bir durumdayken , kendini edilgen yapıp güya elit bir anlam ifade eden bir söz bu...At biniyorum , at bindim...Büyük iş başardın...
Kimisi atı tavlıyor , kimisi atı çalıyor,kimisi de at biniyor veya ata biniyor...At çok önemli...At güzel hayvan... At, canım at...
“At hırsızı...”
“At hırsızı” nedir yani bir türlü anlamıyorum...Bir insan çalınacak şeyler arasından gidip de bir atı ne için seçer ? Atı , atsan atılmaz , saklasan bir yere saklanmaz...Atın sana itaat edip etmeyeceği de muallak...Ama çalınıyor nedense...Elbetteki bu sözün anlamı bu değil...TDK’ya göre bu sözün anlamı :
at hırsızı a. Kılık kıyafeti ve davranışları güven vermeyen kimse.
Toplum içinde çoğu zaman kullanıldığına şahit olduğum bir söz bu...Birisinin tipine bakıp “ulan bu adam da az at hırsızı değil ha” denildiğini duydum...At hırsızı olarak nitelenen adam acaba günde veya haftada kaç at çalıyordur ? At çaldığına göre büyük bir yılkı sahibi bir insandır galiba, gözümde öyle canlanıyor...Tabi şehir yaşamında biraz zor olacağı için şehir dışında olabilir bu yer...Kılık kıyafete bakıp bir insanı yargılamak ne kadar doğru bilmiyorum...Fakat “at hırsızı” denilen kişiye böyle bir yakıştırma yaparken insan biraz da neşeleniyor nedense...Bu yakıştırmayı yaparken genelde yanındaki kişiye bunu onaylatma ihtiyacı hissediyorsun...Beraber gülüyorsun , üstüne üstlük “at hırsızı” olan adam bu olaydan tamamen habersiz...İnsanlar çeşit çeşit işte ; güven vermeyen birinden bahsederken bile önemsemeyebiliyoruz...Bunun nedeni sanırım “at hırsızı”nın daha çok kılık kıyafetiyle alakalı...At hırsızı ne giyer acaba ? Hırsız olduğundan ötürü biraz değişik giyiniyor olabilir , bilmiyorum...Benim özellikle takıldığım nokta bu adamın at çalması...At çalıyor ve bu durumdan gocunmuyor...Kleptoman bir insan olma olasılığı da yüksek bu adamın...Bu sözün geçmişini araştırmadım ama eski olsa gerek diye düşünüyorum ; o zamanlarda genel olarak değerli bir şey olarak at çalınmış olabilir...Hala günümüzde böyleleri varsa , onlara hayatlarında başarılar diliyorum...
“Yolcunun atı tavlanmazmış...”
Bu sözü de misafirliklerde filan tam kalkma anında duyabilirsiniz...Gerçi çok yaygın kullanılmıyor günümüzde ama eskiden beri bu sözü duyuyorum ben...Hiçbir zaman bulunulan ortamda kalkma işlemini gerçekleştirecek yetkiye sahip olamadım ama , bunu gerçekleştiren kişiden hemen sonra bu sözü kullanmayı seviyorum...Saçma sapan bir vurgulama isteği oluyor bende bu sözü...Esasında “bir yere gitmeye karar vermiş bir insana dur gitme diyemezsin” anlamına geliyor bu söz...Fakat yine atla ilgili bir durum söz konusu burada da...Yolcunun bir atı var ve ev sahibi veya her kimse o kişi,onun tarafından yolcunun atı tavlanıyor bir şekilde ve yolcu atına binip gidemiyor...At tavlandığı için orada kalmayı yeğliyor bu tür durumlarda...”Delikanlının son sigarası istenmezmiş” sözü gibi bir söz bu...Bu sözle ilgili asıl saçma olan bir yere gitmek isteyen kişinin atının tavlanması...Zaten ev sahibi denilen kişinin “biraz daha otursaydınız , valla bırakmam” yalanından sonra bir de yolcunun atını tavlamasını beklemek saçma olur...O yüzden , bir yerden kalkan kişi için de bu sözü söylemek gereksiz gibi geliyor bana ama yine de kullanılıyor...
“At binmek”
Son olarak gıcık olduğum “at binmek” söz öbeği var ki , beni böyle kıllandırır ne zaman duysam...Etken bir durumdayken , kendini edilgen yapıp güya elit bir anlam ifade eden bir söz bu...At biniyorum , at bindim...Büyük iş başardın...
Kimisi atı tavlıyor , kimisi atı çalıyor,kimisi de at biniyor veya ata biniyor...At çok önemli...At güzel hayvan... At, canım at...
Bieber
'Ohh woaahhh' gibi güçlü bir girişten sonra , Justin Bieber ve tayfası yürüyen merdivenlerden inerlerken , bir kız güruhu da yukarı doğru çıkmaktadır...Karşılaşma burada başlar , flu bir şekilde arkada “Starbucks” yansıması görülebilir sanki bütün olay bununla bağlantılıymış gibi...Daha sonradan anlaşıldığı üzere ortam yapamamış birtakım hiphopçu tayfası ile Justin Bieber, kızları gördükten sonra 360 derece dönerler ve bowling salonuna giriş yaparlar...Onikinci saniyeden itibaren bowlingte başarılı olan kızlara gözünü diken Justin Bieber’ın aralarından birisini seçeceği gün gibi ortadadır...Zaten şarkının sözleri de burada hemen amaca yönelik ve karşı konulmaz şekilde başlıyor : “Biliyorum beni seviyorsun , ve beni önemsiyorsun , ne zaman çağırırsan ben yanında olacağım benim sevgimi ve kalbimi istiyorsun ve hiçbir zaman asla ayrılmayacağız...” Dikte ettiği bu sözlerle ilk atışta “strike” yapan Justin Bieber , kızlar tarafından “ bu da bir şey mi , hıh “ tavrıyla pek de önemsenmez...O sırada “seçilmiş kız” buna karşılık olarak , pek de iyi görünmeyen bir atış yapar ama o da “strike”ı bulur, bu durum Justin Bieber'la seçilmiş kızın yakınlaşmasına ortam sağlayan ilk durumdur...
“Biz birer eşya mıyız ? Rol yapmayı bırak...Sadece arkadaşız filan, neler diyorsun öyle ?” kontrolü ele almış gibi görünür Justin Bieber...Fakat kız, ona bir başkasının olduğunu ima edercesine birkaç bir şey söyler ve ilk aşkı tarafından Justin Bieber’ın kalbi ilk kez bu noktada kırılır...Aslında ilk kez aşık olduğunu düşündüğümüz JB , beklenmedik bir şekilde “duygusala bağlama” eylemini gerçekleştirmiş olur(!)...’Sanki bir bebek gibiydim’ der ve bütün kızların ortasında 'seçilmiş kız'ın gözlerinin içine bakarak ‘her zaman benim olacağını düşünmüştüm’ der...Aslında kıza güya çok güçlüymüş imajı verir ,bu sırada nakaratı söylerken bir aşık edasıyla gözleri ufukta kendini yiyip bitirmektedir(!)...Bu durum biz erkeklerde çok sık rastlanabilen bir özelliktir...Seçilmiş kıza yaklaşmayı sürdüren Justin Bieber , mütemadiyen kız tarafından terslenir , daha doğrusu kız kendisini geri çeker ve Justin Bieber’ı iter...Bu sırada Justin Bieber’ın bir halta yaramayan arkadaşları durumu tebessümle izlerler...1.20’de bu arkadaşların yavşaklık seviyesi gittikçe artar ve kızı kendileri tavlamışçasına sevindiklerini belli eden hareketler yaparlar...Bu sırada kız kaçmaya uğraşırken(aslında uğraştırıyor) , Justin Bieber ‘senin için her şeyi yapabilirim , ikimizi beraber düşünemiyorum ve ağırdan almaya çalışıyorum ama yapamıyorum ve böylece seni kaybediyorum’ sözleriyle kızın gönlünü kazanmaya devam eder...’Sana her şeyi alacağım , her yüzüğü alacağım’ madem istediğin buysa dermiş gibi ataklarına devam eder...
Tam bu sırada en can alıcı noktaya gelinir : "bilardo masası"...JB,sürekli kendine güvenen sözlerin yetmediğini düşündüğünden , olayı tekrar duygusallıkla harmanlar ve ‘paramparça haldeyim beni onar ve bu kötü rüyamdan beni uyandırana kadar sars çünkü ben gittikçe düşüyorum’ der...İlk kez aşık olduğunu düşündüğümüz bir kişi için başarılı sayılabilecek(!) yalanlardır bunlar ve gerçekçi değildir...Yine de seçilmiş kız bu yalana inanır...JB,bu sözleri söylerken arka planda gömleğini yapmacık bir şekilde yırtıyormuş gibi yapar...Bir sonraki sahnede çaresizce, kızı son tavlama yöntemi olan 'bilardo masasında yuvarlanmayı' dener...Bir şekilde('somehow') kız ilk kez burada bir kaç saniye de olsa JB’ye yakınlaşır...Bütün girişimlere rağmen yüz vermeyen kız saçma sapan bir harekete tav olur ve saçmalığın boyutu gittikçe artar...Ardından kızı tavladığı anlaşılan Justin Bieber , arkadaşlarını öne atarak break dance şovunu başlatır...Kendisi dans etmez bunun yerine , fonda böyle sarmal hareketi yaparak kollarını çevirir...Michael Jackson hareketlerinin bolca görüldüğü dans figürlerinden sonra,bir uzman olarak Ludacris devreye girer...İlk kez 13 yaşında aşık olduğunu söyler ve 13 yaşın ideal olduğunu belirtir...Eskiden kız arkadaşının onu uyandırdığını , Starbucks gibi şeylere ihtiyacı olmadığını söyler...Güya aşk dersi verdikten sonra , JB artık kendisinin bir bebek olmadığını vurgular ve bu kez kıza “bebek” demeye başlar...Görevini tamamlamış olan JB’yi fonda Ludacris,sempatik bir şekilde boğazlarken görülür ve JB kızı alıp karanlıklara karışır...Artık aşk mı yaşarlar aşk mı yaşarlar orası bilinmez...
Klibin sonundaki JB'nin sikko kol saatine hiç değinmeyeceğim...Bak değinmedim...
ilgili video
“Biz birer eşya mıyız ? Rol yapmayı bırak...Sadece arkadaşız filan, neler diyorsun öyle ?” kontrolü ele almış gibi görünür Justin Bieber...Fakat kız, ona bir başkasının olduğunu ima edercesine birkaç bir şey söyler ve ilk aşkı tarafından Justin Bieber’ın kalbi ilk kez bu noktada kırılır...Aslında ilk kez aşık olduğunu düşündüğümüz JB , beklenmedik bir şekilde “duygusala bağlama” eylemini gerçekleştirmiş olur(!)...’Sanki bir bebek gibiydim’ der ve bütün kızların ortasında 'seçilmiş kız'ın gözlerinin içine bakarak ‘her zaman benim olacağını düşünmüştüm’ der...Aslında kıza güya çok güçlüymüş imajı verir ,bu sırada nakaratı söylerken bir aşık edasıyla gözleri ufukta kendini yiyip bitirmektedir(!)...Bu durum biz erkeklerde çok sık rastlanabilen bir özelliktir...Seçilmiş kıza yaklaşmayı sürdüren Justin Bieber , mütemadiyen kız tarafından terslenir , daha doğrusu kız kendisini geri çeker ve Justin Bieber’ı iter...Bu sırada Justin Bieber’ın bir halta yaramayan arkadaşları durumu tebessümle izlerler...1.20’de bu arkadaşların yavşaklık seviyesi gittikçe artar ve kızı kendileri tavlamışçasına sevindiklerini belli eden hareketler yaparlar...Bu sırada kız kaçmaya uğraşırken(aslında uğraştırıyor) , Justin Bieber ‘senin için her şeyi yapabilirim , ikimizi beraber düşünemiyorum ve ağırdan almaya çalışıyorum ama yapamıyorum ve böylece seni kaybediyorum’ sözleriyle kızın gönlünü kazanmaya devam eder...’Sana her şeyi alacağım , her yüzüğü alacağım’ madem istediğin buysa dermiş gibi ataklarına devam eder...
Tam bu sırada en can alıcı noktaya gelinir : "bilardo masası"...JB,sürekli kendine güvenen sözlerin yetmediğini düşündüğünden , olayı tekrar duygusallıkla harmanlar ve ‘paramparça haldeyim beni onar ve bu kötü rüyamdan beni uyandırana kadar sars çünkü ben gittikçe düşüyorum’ der...İlk kez aşık olduğunu düşündüğümüz bir kişi için başarılı sayılabilecek(!) yalanlardır bunlar ve gerçekçi değildir...Yine de seçilmiş kız bu yalana inanır...JB,bu sözleri söylerken arka planda gömleğini yapmacık bir şekilde yırtıyormuş gibi yapar...Bir sonraki sahnede çaresizce, kızı son tavlama yöntemi olan 'bilardo masasında yuvarlanmayı' dener...Bir şekilde('somehow') kız ilk kez burada bir kaç saniye de olsa JB’ye yakınlaşır...Bütün girişimlere rağmen yüz vermeyen kız saçma sapan bir harekete tav olur ve saçmalığın boyutu gittikçe artar...Ardından kızı tavladığı anlaşılan Justin Bieber , arkadaşlarını öne atarak break dance şovunu başlatır...Kendisi dans etmez bunun yerine , fonda böyle sarmal hareketi yaparak kollarını çevirir...Michael Jackson hareketlerinin bolca görüldüğü dans figürlerinden sonra,bir uzman olarak Ludacris devreye girer...İlk kez 13 yaşında aşık olduğunu söyler ve 13 yaşın ideal olduğunu belirtir...Eskiden kız arkadaşının onu uyandırdığını , Starbucks gibi şeylere ihtiyacı olmadığını söyler...Güya aşk dersi verdikten sonra , JB artık kendisinin bir bebek olmadığını vurgular ve bu kez kıza “bebek” demeye başlar...Görevini tamamlamış olan JB’yi fonda Ludacris,sempatik bir şekilde boğazlarken görülür ve JB kızı alıp karanlıklara karışır...Artık aşk mı yaşarlar aşk mı yaşarlar orası bilinmez...
Klibin sonundaki JB'nin sikko kol saatine hiç değinmeyeceğim...Bak değinmedim...
ilgili video
Yaftalar:
baby,
bowling,
justin bieber
Hedphelym
Berdan Mardini...Mardin...Midyat...Gümüş...
Soket...Hazır çorba...Kapalı E...Zarif...Şerbetçiotu...İmbik...
Şut...Dehidrasyon...Şiir...Şemsettin...12 Haziran...
Sürreal...Superman...Xvideos...Şömine...Alt F4...Simge durumuna küçült...
As maça...Çamaşır makinası...Javier Bardem...Madara...
Janjanlı...Nüans...Diferansiyel...Ürdün...Simsar...Muzlu puding...
Kibir...Hergele...Tamtakır kuru bakır...Şüpheli...Septisizm...
Deoksiribonükleik asit...Şamandıra...Samanlığın seyran olması...
Atın ölümü arpadan olsun...Hub...Hitit uygarlığı...Molekül...Demlik...
Toblerone...Almancı...Vekil...Soytarı...Uçucu madde...Delilah...
Sekiz...Dik...Barınma...Narenciye sıkacağı...Lir...G noktası...
Açık E...Ctrl A...Kilimanjaro...Sub-tropikal iklim...Altı pas...
Santiago Bernabéu..Üstgeçit...%100...Filtre...Tutulma...
Jargon...Transilvanya...Sertap Erener...Amazon ormanları...Küt saç...
Cardon...Wikipedia...62’den tavşan yapmak...Polyester...
Zehirli atık...Ateşle yaklaşma...Hendek...Gebze...Dilovası...
Reckitt Benckiser...Rae...Öğrenim hayatı...Trombon...Dokuz...Silvan...
Uşşak...Nurhat Şensesli...Vertikal...Enigma...%10 seçim barajı...
Irgalamak...Notasyon...Nigar Kalfa...Vezir fedası...Argon...
Kitaplık...Kertenkele...Deliye her gün bayram...Arife...Aşure...
Tanrı misafiri...10 milyon üstü vardı...Darphane...Daphne...Kerte...
Malikane...Ototrof...Ego kartı...Fotokopi...
Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak...Stok...Kült...
Şimdi onlar düşünsün...Merzifon...Tugay Kerimoğlu...Dünür...
Şarampol...Mutfak aletleri...Ayakkabı tabanı...Topuk...
Ankastre...Limon suyu...Vakumlu yufka...Turkish Delight...
Likra...Vordhosbn...Seramik...Bazalt...Avogadro...
Kikirdemek...Fısıltı...Efsane...Akordeon...Seçmeli ders...
Şatafat...Nazgul...Yurtseven kardeşler...Üçgenin iç açıları toplamı...
Koli bandı...Bornoz...Türk Ceza Kanunu...Caliban...Ark...
Porno...Reaktör...Rektör...Şimşir...Kutadgu Bilig...
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak...Fermantasyon...
Ferman...İzini sürmek...Kardan kadın...Bülent Arınç...
Marduk...2012...21 Aralık...Cuma günü...Vay canına...
Hatice sultan...Topkapı sarayı...Gülhane parkı...
İskender...Ekranı kapla...360 derece dönmek...Harakiri...
Süzeren...Vassal...Kunteper...Kumdan kale...Şarj aleti...
Keyfekeder...Mudanya...Ubuntu...Lineer denklem...Üç nokta...
Kilit adam...OHKO...Şurup...Garez...Kulp takmak...Kuluçka...
Altını çiziyorum...Nürnberg...Katot...Militarist...Sarp...
Absolute vodka...Atm...Taksim meydanındaki heykelin önü...
Dalmak...Bor madeni...Cuk oturmak...Sessizlik...
Hık demiş burnundan düşmüş...Kıtır...Kolombiya...
Satır arası...Şimdi...Nar ekşisi...Rom...Hortlak...
Sulu zırtlak...
Soket...Hazır çorba...Kapalı E...Zarif...Şerbetçiotu...İmbik...
Şut...Dehidrasyon...Şiir...Şemsettin...12 Haziran...
Sürreal...Superman...Xvideos...Şömine...Alt F4...Simge durumuna küçült...
As maça...Çamaşır makinası...Javier Bardem...Madara...
Janjanlı...Nüans...Diferansiyel...Ürdün...Simsar...Muzlu puding...
Kibir...Hergele...Tamtakır kuru bakır...Şüpheli...Septisizm...
Deoksiribonükleik asit...Şamandıra...Samanlığın seyran olması...
Atın ölümü arpadan olsun...Hub...Hitit uygarlığı...Molekül...Demlik...
Toblerone...Almancı...Vekil...Soytarı...Uçucu madde...Delilah...
Sekiz...Dik...Barınma...Narenciye sıkacağı...Lir...G noktası...
Açık E...Ctrl A...Kilimanjaro...Sub-tropikal iklim...Altı pas...
Santiago Bernabéu..Üstgeçit...%100...Filtre...Tutulma...
Jargon...Transilvanya...Sertap Erener...Amazon ormanları...Küt saç...
Cardon...Wikipedia...62’den tavşan yapmak...Polyester...
Zehirli atık...Ateşle yaklaşma...Hendek...Gebze...Dilovası...
Reckitt Benckiser...Rae...Öğrenim hayatı...Trombon...Dokuz...Silvan...
Uşşak...Nurhat Şensesli...Vertikal...Enigma...%10 seçim barajı...
Irgalamak...Notasyon...Nigar Kalfa...Vezir fedası...Argon...
Kitaplık...Kertenkele...Deliye her gün bayram...Arife...Aşure...
Tanrı misafiri...10 milyon üstü vardı...Darphane...Daphne...Kerte...
Malikane...Ototrof...Ego kartı...Fotokopi...
Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olmak...Stok...Kült...
Şimdi onlar düşünsün...Merzifon...Tugay Kerimoğlu...Dünür...
Şarampol...Mutfak aletleri...Ayakkabı tabanı...Topuk...
Ankastre...Limon suyu...Vakumlu yufka...Turkish Delight...
Likra...Vordhosbn...Seramik...Bazalt...Avogadro...
Kikirdemek...Fısıltı...Efsane...Akordeon...Seçmeli ders...
Şatafat...Nazgul...Yurtseven kardeşler...Üçgenin iç açıları toplamı...
Koli bandı...Bornoz...Türk Ceza Kanunu...Caliban...Ark...
Porno...Reaktör...Rektör...Şimşir...Kutadgu Bilig...
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak...Fermantasyon...
Ferman...İzini sürmek...Kardan kadın...Bülent Arınç...
Marduk...2012...21 Aralık...Cuma günü...Vay canına...
Hatice sultan...Topkapı sarayı...Gülhane parkı...
İskender...Ekranı kapla...360 derece dönmek...Harakiri...
Süzeren...Vassal...Kunteper...Kumdan kale...Şarj aleti...
Keyfekeder...Mudanya...Ubuntu...Lineer denklem...Üç nokta...
Kilit adam...OHKO...Şurup...Garez...Kulp takmak...Kuluçka...
Altını çiziyorum...Nürnberg...Katot...Militarist...Sarp...
Absolute vodka...Atm...Taksim meydanındaki heykelin önü...
Dalmak...Bor madeni...Cuk oturmak...Sessizlik...
Hık demiş burnundan düşmüş...Kıtır...Kolombiya...
Satır arası...Şimdi...Nar ekşisi...Rom...Hortlak...
Sulu zırtlak...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)