Bugünlerde çok sık duyduğum , kendimin de buna çoğu zaman ortak olduğu bir cümle var ki o da : “çok sıkıldım,yapacak bir şey yok” cümlesi…Aynı paydada buluşup birbirimizi bu konuda ne kadar çok ‘geçiştirmeye’ çalışsak da , olmuyor…Bunun nedenlerini oturup düşünmek bile insanı sıkıyor…Ama tahmin yapmak sanırım daha kolay…Hiç de zor bir çıkarım olacağını sanmıyorum ; sorun bence : “düşünmek”…Evet , kaynak noktası bu olsa gerek…Her konuda düşünmek…Zamanı düşünmek…
Kendimizle alıp veremediğimiz varmış gibi , “bugünün” insanları olarak hep bir savaş içindeyiz…Zamanın çoğu zaman değerli olduğu , iyi değerlendirilmesi gerektiği söylenir ya…Bununla birlikte zamanın da bir gün bizim yanımızda olduğunu görmedim…Farklı yönlerden onu ele aldığımızda , kafa yorup ; “düşündüğümüzde” , zaten var olan antipatik olan tavrını tamamen bir düşmanlığa çeviriyor zaman…Arkadan ve önden gelen iki merminin arasında kalıyorsunuz…Çünkü zamanın elinde tuttuğu silahın iki mermisi vardır…’Geçmiş’ ve ‘Gelecek’…
En çok hangisi canımızı acıtır diye sorulduğunda , sanırım benim yanıtım ikisinin de aynı etkiyi yaratacağı yönünde olurdu...İnsanı 'bugün' değerlendirdiğimizde şeffaf olarak düşünürsek , zamanın buna ters yönde etki edeceğini unutmamak gerekir…
Geçmişi ele alırsak, onsuz yapamadığımız bir gerçek…İnsanı insan yapan şeylerden birisi de onun geçmişidir ; fakat onu haddinden fazla ‘düşündüğümüzde’ ,bu durum saydamlığımızı etkiliyor…Geçmişi düşündükçe , geçmişin etkisini üstümüzden atamadıkça bugünkü şeffalığımız gidiyor ve yerine kaskatı bir ruh hali geliyor…Ben bunu kurşun geçirmez camlı bir araba sürücüsünün gelen kurşuna karşı camı açmasına benzetiyorum…O mermi geliyor ve sizin canınızı çok yakıyor…Aniden de geçmiyor geçmişin sizin vücudunuzda yarattığı merminin acısı…Düşündükçe derinliklerinize iniyor sızısı…
Gelecek ise bunun yanında daha iyimser durmasına karşın , beraberinde dikenlerini de getiriyor…Bu noktada geleceğin de aynı silahtan çıktığını unutmamak gerek…Bugünün insanının doğal bir tepkisi olarak geleceği düşünmek, ne yazık ki kaygıyla eşdeğer oluyor…Çevresel faktörler , kişisel istekler bu kaygıya yol açan temel şeyler…Ama bunların dışında herkes gibi ,basit bir konuda bile ilerde ne yapacağımı düşündüğümde işin içinden çıkamıyorum…Gariptir ki , geçmişte olan imkansızlık hissi burada da var…İlerde ne yapacağını bilememek , nerede olacağını bilememek de bir imkansızlık örneği bence…Çünkü gelecek de geçmiş gibi ulaşılmaz bir yerde…’Düşündükçe’yakıyor bedeninizi…Gelecek biraz daha farklı bu konuda…Kaskatı ruh hali yerine bu kez sizi çok ince bir tabaka haline getiriyor… Dokunduğunuzda kırılabilecek bir ruh hali…O kadar bembeyaz bir tablo ki ; hiçbir şey yok…Geleceğin bilinemezliğinin oluşturduğu o çok ince tabaka birden paramparça oluyor...
Bugünün insanı , ‘sıkılan’ insanı en çok da “bugün” düşünüyor…En önemli sorun da bu olsa gerek…Çünkü zamanı iliklerinize kadar en çok hissetiğiniz zaman “şuan”…Buna rağmen ‘bugünün’ bir avantajı varsa bence o da imkansızın olmadığını , zamanın mermilerinden korunabileceğimizi bize hissettirmesidir…Şeffaf olmayı başarabileceğimiz tek zaman dilimi bu sanırım…
Düşünmemek çözüm gibi görünüyor…Aynı zamanda bunun kolay olmayacağını da bilmek gerek…Evet , saat geç olmuş şuan bakıyorum da…Daha iyi seçenek ne şuanda onu da bilmiyorum…Yatağa girdiğimde ise sadece “düşünmüyorum”…