Kum vari şeylerin üstünden kayar gibi geçti…Yukarı salınımını tamamlaması için çok uzun bir zaman dilimine gerek duymuyordu sanki…Küçük bir engel gibi görünen yemlerin verildiği küçük boruya dışarıdan çarpmış gibi görünmesine rağmen onu yalpaladı ve su yüzüne bir an olsun çıktı…
İnsanların da su yüzüne çıktığı anlar kesinlikle olmuştur…Yaşadığı toplumdan bazen sıyrılmayı,insan özlemler…Bunu bilerek mi yapar bilmiyorum ama içgüdüsel olduğu da bir yandan doğrudur bence…Okula gidiyoruz , eve gidiyoruz , işe gidiyoruz , arkadaşlarımızla konuşuyoruz , sevgilimizle dolaşıyoruz , ailemizle oturup tartışıyoruz , maç izliyoruz ama bunlardan da sıkıldığımız zamanlar olmuyor değil…İnsan mekanizmasının rutine ve alışılmışa bir isyan içinde olabileceğini düşünürüm hep…Her bir rutini severek , isteyerek yapamıyor insan…İnsan zaten her şeyi severek yapsaydı hayatı anlamlı olmazdı…O yüzden bazen değişik şekillerde su yüzüne çıkıyor…Aslında çok nefes alma ihtiyacı olduğu için değil farklılık olsun diye…Dünyanın böyle akvaryum gibi düzeni var…Rutin olarak akvaryumun belirli bir yerinde birkaç saat bekleyen balık gibi insanın da gün içinde gidip takıldığı belli yerler ve düşünceler var…Düşünsenize balıklar yerine insanların o akvaryum içinde olduğunu ve rollerimizin değiştiğini…Sanırım dünya balık kokusundan , akvaryum da insan dırdırından çekilmez olurdu…
Daha naif buluyorum akvaryumdaki yaşamı , yani karşısına geçip baktığımızda bütün dünyadan soyutlanıp “ aa şu balıklara bak” ‘neler yapıyorlar’ın derdine düşüyoruz ister istemez…Sanki bir anlam çıkartacakmışız gibi bir de bir balığın diğeriyle nasıl bir ilişki sürdürdüğünü merak ediyoruz…Balığın yaptığı hareketler anlamsız geldiği için belki de ,hafızasının güçsüz olduğunu düşünüp , neyin nerde olduğunu bilmeyen , salak hayvanlar olarak görüyoruz onları…Ama insanları o akvaryum içine koyduğumuzda o ortama ne kadar ayak uydurabilecekleri şüphe konusu bence…Ekseriyetle balığın ihtiyaçları insanın ihtiyaçları ile örtüşüyor…Yemek gerçi hepimizin ihtiyacı ama boş boş durmak da bence insanın diğer bir ihtiyacı…Daha önce de dedim galiba , durmadan çalışan , çalışmayı amaç edinmiş bir insanı anlamakta güçlük çekiyorum…Yani sadece bunun üstüne yüklenen , bundan başka bir şey düşünmeyen…Balıkların boş boş durması , mafsal yerlerde sürekli takılması , bizim onları çok boş ve tembel birer yaratık olarak görmemizi tetiklese de , aslında gerçeğin bu olmadığını bilmek gerek…Balık ne yapsın yani , o da her gün dolaşıyor , belki işi “dolaşmak” …Ama bir yerde de durup beş on dakika dinlendiğinde onlara haksızlık yapıyormuşuz gibi geliyor bana…
Dünya bir akvaryumsa elbette ki güç dengeleri de olmalı burada…Büyük balığın küçük balığı yediği bir sistemde az önceki naif akvaryumun yerini sarp kayalık dolu bir okyanus alıyor…Balıklar genelde oyun oynamayı çok sevmezler veya genellikle biz böyle algılarız…Ciddi dururlar hayata karşı her ne kadar tembel görünseler de…Büyük balık ise bazen oyun oynayabiliyor…İşte insan, bu akvaryumda “sadece” balık olmaya değil de büyük balık olmaya çalıştığında “oyun oynama” isteği de artıyor…Büyük balığın oyun olduğunu sandığı şey aslında yaşamda kalıp kalmama mücadelesi haline geliyor diğer taraf için…Böyle acımasız bir akvaryum gördünüz mü dünyadan başka?
Naif akvaryumun kuralları çok daha farklı…Orada çok daha sıradan ve umarsız bir yaşam var…Kaygısız hayvanlar listesinin en başında balık gelir herhalde...Böyle nasıl yaşayabiliyorlar , kaygısız bir şekilde ; anlamak güç ama cezbedici öte yandan…Rahatlıklarının nedeni belki de çok tehlikesiz yaşamaktan…Gelip onları yakalayıp tavaya atıp pişirecek bir güç yok…Balıkların rutini çok severmiş yapıları aslında bir yanılsama bence…İnsan yaşamı böyle ilerlemez çünkü…Balıkların da pul derisinin altında başka bir deri vardır aynı insanın tek yönlü olamayacağı gibi…İnsanla balık hep özdeşleşmez çünkü balıkların da hiç bilmediğimiz sistemleri vardır kendi içlerinde belki…Yine biz onlar hakkında konuşurken kendi düşüncelerimizi söyleriz…Hiç onların yerine geçip bir balık olmayı düşünmemişizdir…
Değişik...Garip geliyor böyle akvaryumun içine baktığımızda…Balık yaklaşınca size garip bir heyecan oluyor…Dünya yuvarlaktır ama akvaryumlar genelde dikdörtgen filan olur…Bu bence yine bir kendimizi kandırdığımız nokta…Akvaryumu ve yaşamı keskin hatlarıyla algılamayı kastediyorum…Kuralları ve rutini , isyan etmeden kabullenmeyi…
Gerçek ise akvaryumun içindeki şeyin “su” olduğu…Yani onu kıtalar arasından geçirirsen okyanus olur , iki kara arasından geçirirsen nehir olur ve dikdörtgen bir şeklin içine koyarsan akvaryum olur…Ama asla suya bir biçim veremezsiniz…Hayat da böyle değil midir ? Hep kayıp gidendir…Biçim veremediğimizdir ve hep biçim vermeye çalıştığımızdır…
Ve evet , hayat naif değil…Sonsuza dek süren bir su döngüsü olmadığı gibi hayatın sonunda da balığın kaderi biçimleniyor…
Balık yine kum vari şeylerin üstünden kayar gibi geçiyor…Ama bu sefer daha yavaş…Yukarı salınımının tamamlamasına çok az bir zaman kalıyor…Yemlerin verildiği küçük boruyu zor da olsa yalpalıyor…Su yüzüne bir an olsun çıkıyor…ve suya bir daha dönmüyor…
İnsanların da su yüzüne çıktığı anlar kesinlikle olmuştur…Yaşadığı toplumdan bazen sıyrılmayı,insan özlemler…Bunu bilerek mi yapar bilmiyorum ama içgüdüsel olduğu da bir yandan doğrudur bence…Okula gidiyoruz , eve gidiyoruz , işe gidiyoruz , arkadaşlarımızla konuşuyoruz , sevgilimizle dolaşıyoruz , ailemizle oturup tartışıyoruz , maç izliyoruz ama bunlardan da sıkıldığımız zamanlar olmuyor değil…İnsan mekanizmasının rutine ve alışılmışa bir isyan içinde olabileceğini düşünürüm hep…Her bir rutini severek , isteyerek yapamıyor insan…İnsan zaten her şeyi severek yapsaydı hayatı anlamlı olmazdı…O yüzden bazen değişik şekillerde su yüzüne çıkıyor…Aslında çok nefes alma ihtiyacı olduğu için değil farklılık olsun diye…Dünyanın böyle akvaryum gibi düzeni var…Rutin olarak akvaryumun belirli bir yerinde birkaç saat bekleyen balık gibi insanın da gün içinde gidip takıldığı belli yerler ve düşünceler var…Düşünsenize balıklar yerine insanların o akvaryum içinde olduğunu ve rollerimizin değiştiğini…Sanırım dünya balık kokusundan , akvaryum da insan dırdırından çekilmez olurdu…
Daha naif buluyorum akvaryumdaki yaşamı , yani karşısına geçip baktığımızda bütün dünyadan soyutlanıp “ aa şu balıklara bak” ‘neler yapıyorlar’ın derdine düşüyoruz ister istemez…Sanki bir anlam çıkartacakmışız gibi bir de bir balığın diğeriyle nasıl bir ilişki sürdürdüğünü merak ediyoruz…Balığın yaptığı hareketler anlamsız geldiği için belki de ,hafızasının güçsüz olduğunu düşünüp , neyin nerde olduğunu bilmeyen , salak hayvanlar olarak görüyoruz onları…Ama insanları o akvaryum içine koyduğumuzda o ortama ne kadar ayak uydurabilecekleri şüphe konusu bence…Ekseriyetle balığın ihtiyaçları insanın ihtiyaçları ile örtüşüyor…Yemek gerçi hepimizin ihtiyacı ama boş boş durmak da bence insanın diğer bir ihtiyacı…Daha önce de dedim galiba , durmadan çalışan , çalışmayı amaç edinmiş bir insanı anlamakta güçlük çekiyorum…Yani sadece bunun üstüne yüklenen , bundan başka bir şey düşünmeyen…Balıkların boş boş durması , mafsal yerlerde sürekli takılması , bizim onları çok boş ve tembel birer yaratık olarak görmemizi tetiklese de , aslında gerçeğin bu olmadığını bilmek gerek…Balık ne yapsın yani , o da her gün dolaşıyor , belki işi “dolaşmak” …Ama bir yerde de durup beş on dakika dinlendiğinde onlara haksızlık yapıyormuşuz gibi geliyor bana…
Dünya bir akvaryumsa elbette ki güç dengeleri de olmalı burada…Büyük balığın küçük balığı yediği bir sistemde az önceki naif akvaryumun yerini sarp kayalık dolu bir okyanus alıyor…Balıklar genelde oyun oynamayı çok sevmezler veya genellikle biz böyle algılarız…Ciddi dururlar hayata karşı her ne kadar tembel görünseler de…Büyük balık ise bazen oyun oynayabiliyor…İşte insan, bu akvaryumda “sadece” balık olmaya değil de büyük balık olmaya çalıştığında “oyun oynama” isteği de artıyor…Büyük balığın oyun olduğunu sandığı şey aslında yaşamda kalıp kalmama mücadelesi haline geliyor diğer taraf için…Böyle acımasız bir akvaryum gördünüz mü dünyadan başka?
Naif akvaryumun kuralları çok daha farklı…Orada çok daha sıradan ve umarsız bir yaşam var…Kaygısız hayvanlar listesinin en başında balık gelir herhalde...Böyle nasıl yaşayabiliyorlar , kaygısız bir şekilde ; anlamak güç ama cezbedici öte yandan…Rahatlıklarının nedeni belki de çok tehlikesiz yaşamaktan…Gelip onları yakalayıp tavaya atıp pişirecek bir güç yok…Balıkların rutini çok severmiş yapıları aslında bir yanılsama bence…İnsan yaşamı böyle ilerlemez çünkü…Balıkların da pul derisinin altında başka bir deri vardır aynı insanın tek yönlü olamayacağı gibi…İnsanla balık hep özdeşleşmez çünkü balıkların da hiç bilmediğimiz sistemleri vardır kendi içlerinde belki…Yine biz onlar hakkında konuşurken kendi düşüncelerimizi söyleriz…Hiç onların yerine geçip bir balık olmayı düşünmemişizdir…
Değişik...Garip geliyor böyle akvaryumun içine baktığımızda…Balık yaklaşınca size garip bir heyecan oluyor…Dünya yuvarlaktır ama akvaryumlar genelde dikdörtgen filan olur…Bu bence yine bir kendimizi kandırdığımız nokta…Akvaryumu ve yaşamı keskin hatlarıyla algılamayı kastediyorum…Kuralları ve rutini , isyan etmeden kabullenmeyi…
Gerçek ise akvaryumun içindeki şeyin “su” olduğu…Yani onu kıtalar arasından geçirirsen okyanus olur , iki kara arasından geçirirsen nehir olur ve dikdörtgen bir şeklin içine koyarsan akvaryum olur…Ama asla suya bir biçim veremezsiniz…Hayat da böyle değil midir ? Hep kayıp gidendir…Biçim veremediğimizdir ve hep biçim vermeye çalıştığımızdır…
Ve evet , hayat naif değil…Sonsuza dek süren bir su döngüsü olmadığı gibi hayatın sonunda da balığın kaderi biçimleniyor…
Balık yine kum vari şeylerin üstünden kayar gibi geçiyor…Ama bu sefer daha yavaş…Yukarı salınımının tamamlamasına çok az bir zaman kalıyor…Yemlerin verildiği küçük boruyu zor da olsa yalpalıyor…Su yüzüne bir an olsun çıkıyor…ve suya bir daha dönmüyor…
0 yorum galiba:
Yorum Gönder