Her geçen gün artırıyordu…beynindeki sunumlar ordan oraya bir kuş misali uçuyordu…düşünürken bile yoruluyordu…ama bu yorulma kafasını konuya vermesinden değil birebir üşengeçliğinden geliyordu…düşünmemek için harcanan çaba görülmeye değerdi…düşününce de üşengeçliğinden yarıda bırakıyordu kafasında dönenleri...
Bıraksa , olmuyor ; olsa da bırakabilseydi…öyle bir üşengeçlik , umursamazlık…
Kayıp , kaybetmek , yenilmek , yenilgi…Nedendi böyle ? Böylesi mi iyiydi?
Yenilgiden zevk almak bir yana ondan nefret etmekten bıkmıştı…Öylesine yorgundu ki , göz kapağını açarken kaşlarından yukarıya süzülen ama hissiz bir ağrı oluyordu.Hareket edince başı ağrıyan bir durumdaydı.Hastalanıyor muydu ? Hayır.Hastalanmak ona göre değildi.Cesaret edemezdi hastalık bu bedeni yere devirmeyi…Ama öyle bir an oluyor ki , ne hasta olabiliyorsun ne doğru düzgün “durabili”yorsun.”durabili”ten düşüyor birden…ben bunun “hiçbir şey yapmak istememekle” alakalı olduğunu düşünüyorum…insan bir şey yapmak istemezse çok yoruluyor…cidden öyle…aynı şeyi çok kez yaptığında veya birçok yapacağı şey varken yapmak istemediğinde de yaşıyorsunuz aynı şeyi…rutini yerine getirmek sıkıcıdır ama rutinin kendisinden sıkılmak ne yoğun bir aşamadır bunu ben de bilmiyorum…bazen yakalanıyorum o duyguya da…kendimize sorduğumuz anlar vardır çoğu zaman : iç sesine kulak verirsin(aslında o sana kulak verir…bir paradoks) , “gözünün üstünde neden kaşın var?” , bu soruya yanıt veremez kendi içinde insan…neden yanıt veremediğimizin cevabı yine kendisindedir…dedim ya paradoks…rutini anlamayıp , sıkıldığımızda da bu soruya yanıt veremediğimiz gibi aynı şekilde kalakalıyoruz…içinden çıkılmaz durumlar oluyor günlük yaşamda…alternatif kalmıyor sana…alternatifsizlik yorgunluk demek ve insanları da özellikle “üşengeç” yapan daha doğrusu “umursamaz” yapan da budur diye düşünürüm hep…umursamadan , ciddiye almadan , görevini yapmadan , sorgusuzca , iş yapmadan hayat yaşanmaz diyen insanlar var hepimizin etrafında…ama öyle olmadan da yaşayan insanlar var , yok mu ? hem üşengeçlik kötü mü ? “üşengeç” kelimesi bile kendi içinde üşengeçtir neden mi ? “üşen” fiil köküdür , bizzat bize “üşen” memiz gerekliliğini anımsatıyor…”geç” de var işin içinde.”üşen” ve “geç” kal…erkenden kalkma , geç uyu , umursama , sallama , sallama çay , nescafé , hayır hayır normal kahve…bunları da barındırıyor sanki içten içe bu kavramları…rahat insan…ne kadar rahattır ? bence durmadan çalışarak değil üşengeçlik yaparak…üşengeç olmak için de çalışmanız gerekir şaka maka öyle…”her şeyin başı çalışmaktır” diyen kişiye göz kırpıyorum buradan…evet işte üşengeçlik yapmak da bir çalışmadır…sayısız üşengeçlik örnekleri var…ben mesela bir keresinde ışığı kapatmaya çalışırken , uzakta olduğumdan dolayı çekmeceye yönelmiştim…oradan bulduğum metreyi aldım hani şu küçük kibrit kutusu kadar olanlardan…açtım da açtım…uzadı , kırıldı , ümitsizliğin habercisi gibiydi umarsızlığın da simgesi…bunca uğraş , meyvesini verdi mi ? çok yaklaşmıştım…metrenin bir tüy kadar etkisiz darbeleri katı ve taş kesilmiş ışığın açma kapatma kısmına etki etmiyordu…kalktım , lanet olsun dedim ve elimle kapattım…daha çok çaba sarf ettim ilk önce kalkıp kapatmam gerekenden…yine yenilmiştim , kendime…ama üşengeçlik ,bir kişi daha kazandı…metre olmadığı zaman bazen ayağımla kapattığım oluyordu da çok yapmıyorum artık…klavyeden bir şey yazacağım zaman bazen , var olan harfleri kopyalayıp yeni kelime yazıyorum…ellerin hissizleşiyor…”yorgun”luk ile arkadaş oluyorsun git gide...hastalanmıyorsun…hasta olmak istemiyorsun…hareket edince başın ağrıyor…bunu söylemek bile üşendiriyor insanı…sağ gözün seğiriyor…kaşlardan yukarı hissiz bir ağrı var…
Recurring (22 Ocak)
Yaftalar:
döngü,
tembellik,
üşengeçlik
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum galiba:
Yorum Gönder